SURİYE’DE YAŞANANLARIN TAHLİLİ

 

Günümüzdeki Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin topraklarının genel adına tarih boyunca Şam yahut Biladüşşam denilmekteydi ve bazı kaynaklara göre bu sınırların kuzeyi Malatya'ya kadar uzanmaktaydı. Şam bölgesi tarih boyunca Roma, Pers, Sasani, Selçuklu, Osmanlı, Fransa, İngiltere gibi büyük devletlerin ele geçirmeye çalıştığı çok kıymetli ve stratejik öneme sahip bir bölgeydi. Sadece stratejik değil aynı zamanda dini öneme sahip topraklardı da. Şam'da bulunan Kasiyun Dağı, Hz. İbrahim'in doğduğuna inanılan dağ olmakla birlikte pek çok peygambere peygamberliğin geldiği bir dağdır. Adem'in oğlu Kabil'in Habil'i burada öldürdüğü de rivayetler arasında geçer. Şehri gezen İbn Batuta, seyahatnamesine burada yetmiş peygamberin metfun bulunduğunu kaydeder. Suriye hakkındaki tarihi ve kültürel bilgilere daha evvel yazmış olduğum "Suriye Tarihi, Kültürü, Medeniyeti” adlı yazımdan bakabilirsiniz.

Şimdi bugün Suriye'de yaşananlara geldiğimizde, on üç yıldır gerçekleştirilemeyen on günde nasıl gerçekleşti? Bunun sebebi konjonktürün muhaliflerden yana olması, rüzgârın muhaliflerin arkasından esmesidir. Esad'ın on üç yıldır devrilememesinin temel iki sebebi malumunuz olduğu üzere Rusya ve İran'dı. Peki Esad'ın bu iki büyük destekleyicisinin onu bir anda yalnız bırakmasının sebebi neydi?

Rusya, Ukrayna bataklığına batmış durumda. Normal şartlarda birkaç hafta dahi sürmeyecek Ukrayna'nın işgali Batı'nın Ukrayna'ya ciddi manada destek vermesi neticesinde yılan hikayesine döndü. Batı, Rusya'nın Ukrayna'da yenilmesini istiyor ki kendinde güç bularak Batı'ya doğru daha fazla ilerlemesin. Ukrayna, Batı için en doğudaki karakol konumuna geldi. O düşerse sıra diğerlerine gelir. Hal böyle olunca Batılı devletler Ukrayna'ya savaş uçakları da dahil olmak üzere her türlü silah yardımında bulunmakta. Bu da Rusya'nın ilerlemesini engelliyor ve ciddi kayıplar vermesine neden oluyor. Rusya, şu an Ukrayna'ya yoğunlaşmış durumda ve başka tali meselelerle dikkatini dağıtmak, gücünü bölmek istemiyor. Rusya için Ukrayna, Karadeniz'e açılmak ve Ukrayna'nın NATO üyesi olmasını engelleyerek batı sınırlarını güvence altına almak açısından Suriye'den daha önemli bir mevkide. İşin bir de prestij boyutu var. Rusya yenildi, dedirtmek istemiyor. Bazı kaynaklar Rusya'nın Ukrayna'da 70 bin, bazı kaynaklar 200 bin asker kaybettiğini söylerken İngiltere Savunma Bakanlığına göre bu sayı 600 bin civarıdır. Hangi sayı doğru olursa olsun çok ciddi bir kayıp söz konusu. Netice itibariyle Rusya, Suriye'ye asker ve silah gönderecek durumda değil.

İran da Lübnan'da zor durumda kaldı. İran'ın bölgede güç ve hak sahibi olabilmek adına kullandığı vekili Hizbullah, İsrail tarafından çok kötü hırpalanmış durumda. Kısa sürede örgütün yedi üst düzey yöneticisinin yanı sıra ciddi sayıda militanı da öldürüldü, sakat bırakıldı. Hal böyle olunca İran'ın da Esad'ın yardımına koşacak hali kalmadı. İran'ın içine düştüğü bu durum biraz Hudeybiye Barış Antlaşmasının doğurduğu sonuca benziyor. Hudeybiye Barış Antlaşması, Müslümanların aleyhine iken şartların bir anda değişivermesi nedeniyle Müslümanların lehine dönmüştü. İran'ın Lübnan'da İsrail'e karşı zor durumda kalması kötü bir durum iken bu sebepten dolayı zalim Esad'a destek verememesi ve Esad'ın devrilmesi sebebiyle hayra tebdil etmiş oldu.

ABD'de seçimi kazanan Trump'ın da "Suriye bizim sonumuz değil. Akışına bırakın ve dahil olmayın.” demesi üzerine bölge adeta sahipsiz kaldı ve muhalifler bu fırsatı kaçırmadı. Önce Halep, ardından Hama, Humus derken Esad'ın en güçlü olduğu şehir Şam da düştü ve diktatör Esad ailesinin 53 yıllık zulüm düzeni son buldu. Saddam, Zeynel Abidin Bin Ali, Kaddafi, Mübarek, Esad'ın devrilişleri gösteriyor ki Orta Doğu'daki diktatörler aslında hiç de güçlü değiller. Kâğıttan kaplan gibiler ki Batılı devletler bu kuklaların ipini kestiği anda düşüveriyorlar. Güçleri Batı'dan ve korkudan neşet ediyor.

Peki Suriye'deki bu sonuçtan kim kazançlı çıktı? Hiç kuşkusuz on üç yıllık Suriye iç savaşında kazanan tek taraf Türkiye olmuştur. ABD, ilk başlarda Türkiye ile hareket etmiş ve muhalifleri desteklemiştir. Lakin muhaliflerin başlangıçta acemi olması sebebiyle verdikleri ciddi kayıpların ardından ABD, muhaliflerden desteğini çekip YPG/PKK'ya destek vermeye başlamıştır. YPG/PKK'nın Suriye'ye hâkim olamaması ve dahi ellerinde bulunan bölgelerden de çekilmeye başlaması sebebiyle ABD kaybetmiştir demek için erken olsa da ABD kazanamamıştır diyebiliriz. Rusya ve İran da Beşşar Esad'ı desteklemesi ve Beşşar Esad'ın düzeninin çökmesiyle bu iki devlet de kaybetmiştir. Muhalifleri desteklemesi ve muhaliflerin kazanmasıyla Türkiye doğru ata oynamış ve kazanmıştır. Muhaliflerin yönetimi ele geçirmesi ve Türkiye'de doğup büyüyen, Türk kültürüne aşina, Türkçe bilen milyonlarca Suriyelinin ülkelerine dönmesi, ardından da ülkenin yönetiminde yer alması ile Suriye'nin geleceğinde en etkin rolü Türkiye oynayacaktır diyebiliriz. Askerinin eğitilmesi, ülkenin imar edilmesi, silahlarının temini, ülke topraklarında PKK'nın barındırılmaması, Türkmenlerin durumlarının iyileştirilmesi gibi pek çok konuda Türkiye kazançlı çıkacaktır. Bu kazançlardan en önemlisi de PKK'nın Suriye'den çıkarılması olacaktır. Nitekim bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde PKK Deyrizor'dan da çıkarılmış durumda. ABD, Rusya gibi devletlerin desteğini arkasına alamayan PKK'nın direnme şansı da görünmüyor.

Peki Selefi HTŞ, Afganistan'daki gibi bir şeriat devleti kurar mı? Kimsenin buna net cevap verebileceği bir aşamada olmadığımızı söylemekle birlikte Türkiye'nin yeni Suriye yönetiminin herkes tarafından kabul görmesi için buna onay vermeyeceği kanaatindeyim. Kuvvetle muhtemel demokratik bir cumhuriyet kurulacaktır. Gelecek çok büyük değişikliklere gebe. Bakalım neler yaşanacak.

 

 


Yazarın Diğer Yazıları