ÖLDÜRÜLEN BİR ÖĞRETMEN VE BİR EĞİTİM SİSTEMİ

Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da Okul Müdürü İbrahim Oktugan bir öğrencisi tarafından vurularak öldürüldü. Evet bir öğrencisi tarafından bir öğretmen öldürüldü. Bu olay bardağı taşıran son damla idi. Peki bu menfur olay neden gerçekleşti? Buyrun bir eğitim sistemi değerlendirmesi yapalım.

En başta ifade etmek gerekir ki sistem mükemmel olsa dahi böylesine üzücü olaylar nadiren de olsa olabilir. İnsanın olduğu yerde her şey olabilir. Önemli olan sayısını azaltmaktır. Yaşanan bu olay en büyüğü olabilir ama hocaya saygısızlıkta ilk değildi ve böyle giderse de son olmayacak. Hocalara karşı işlenen suçların, saygısızlıkların ikinci elden sanığı 12 yıllık kesintisiz eğitimdir. Evet 12 yıllık kesintisiz eğitim, eğitim sistemimizi açmaza sokmuş, okumakla uzaktan yakından ilişiği olmamış kişileri okulda tutmaya çalışmış ve bu öğrenci olmayan öğrenciler yüzünden okul ve sınıf ders işlemekten çok uzak bir alana dönüşmüştür. Efendim okumak istemiyorum diyen bir çocuğu zorla okutmak eğitime bir katkı değil eğitim sistemimize ve sanayimize, üretimimize kurşun sıkmaktır. Okumak istemeyen bu çocuk derslerine çalışmadığı halde sınıfta kalmıyor ve işine yaramayacak, göstermelik bir diploma veriliyor ona. Hiçbir şey öğrenmeden, sokak arasındaki sıradan bir liseden zorla mezun olması ona ve ülkeye ne kattı şimdi? O diploma bir A4 kağıdından başka bir şey değil. Bu çocuk okumayacağım dedikten sonra terzi, kaportacı, aşçı, berber, motor ustası gibi bir ustanın yanına girse yahut babası ile birlikte çiftçilik yapmaya başlasa fena mı olurdu? Bir meslek edinmiş, para kazanmış, ailesine yardım etmiş, ülkesi için üretim yapar hale gelmiş olurdu. Kuzum sanayici olmak, tarlaya soğan ekmek, inek yetiştirmek ayıp mı da herkesi okutmak için çaba harcıyoruz? Herkes Fuzuli'den şiirler okumak, bülbül gibi İngilizce şakımak, üçgenin iç açılarının toplamını, voleybol sahasının uzunluğunu bilmek zorunda mı? Okumak istemeyen o çocuğu okutmak için devlet yani millet para harcıyor. Neden okumak istemeyen öğrenciye ve dolayısıyla öğretmene, idareciye, veliye ve dahi millete bu zulmü yapıyoruz? Zorla sınıfa sokulan bu çocuk ne bir ustanın yanına giriyor ustaya yarıyor, ne para kazanıyor ailesine yarıyor, ne de ders çalışıyor öğretmene yarıyor. Ortalıkta ne olduğu ve ne olacağı belirsiz bir serseri mayın gibi dolaşıyor. Liseden 18 yaşında mezun olduğunda ise çıraklık aşamasını çoktan geçtiği için işsizler ordusuna katılıyor. Mutlak surette siz de çevrenizde çırak bulamamaktan yakınan esnafla tesadüf etmişsinizdir. Pek çok meslek ustası "Gelecekte bu iş kalmaz çünkü çırak yok!” diyor. Halbuki okuyacağım diyen çocuğu okula alsak, okumayacağım diyen çocuğu da bir ustanın yanına çırak versek veliye, öğretmene, idareye, millete, devlete hasılıkelam herkese bir rahatlama gelmez mi? İlkokulu hadi olmadı ortaokulu bir kişinin okuması yeterlidir. Gerisi çalışmak isteyen bir kişi için fazlalıktır. Aklımıza başımıza devşirelim. 12 yıllık kesintisiz eğitim sistemi üretimi ve eğitimi içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur. Derhal ama derhal vazgeçilmelidir.

Eğitim sistemimizdeki en önemli sorunlardan biri de disiplin yönetmeliğinin hakiki manada uygulanmaması, çocukların sürekli affedilmesi yahut onlara basit cezaların verilmesi, iflah olmaz çocukların okulda tutulmaya çalışılmasıdır. Okumaktan ve okuldan nefret eden çocuğun terbiyesizliklerine uyarı, kınama gibi hiçbir faydası olmayan cezalar veriliyor; en fazla o çocuğa ödül mahiyetinde okuldan uzaklaştırma cezası veriliyor. Okula gelmemek için uğraşan çocuğa "okula üç gün gelme” diye ceza veriliyor. "Tilkiye tavuk kebabı yer misin?” demişler, "Adamın güleceğini getiriyorsunuz.” demiş. Öğrencinin basit diyebileceğimiz birinci suçunda uyarı, ikinci suçunda kınama, üçüncü suçunda okuldan uzaklaştırma cezası verilmesi ve dördüncü suçunda okuldan atılması lazım. Tabi bazı suçlarında direk okuldan atılmalı. Evet disiplin yönetmeliğimizde bu dediğimiz var lakin uygulanmıyor. Bunun neticesinde okuldan uzaklaştırma alan öğrenci okula döndüğünde "Üç gün yattım, geldim.” diye kaldığı yerden devam ediyor.

Çocuklarının bir dediğini iki etmeyen, onları üzmemek adına kendilerini üzen, en ufak bir şeyde öğretmeni şikâyet etmeyi marifet ve hak arama sayan veliler de ettikleri hatalarının bedelini o çocuk kendilerine de ödetmeden onları öte aleme uğurlamayacak. Çocuklarını şımarık şehzadeler gibi yetiştirenler dizlerini sağlam tutsun. Çünkü ilerleyen zamanlarda dövmek için onlara ihtiyacınız olacak. Çocuklarınıza üzülmeyi, her istediklerinin olmayacağını, hayal kırıklığına uğrayabileceğini, çalışmadan başaramayacaklarını öğretin onlara. Çocuklarınızı şımartmayın. Ne siz sultansınız ne de onlar sultanın çocukları.

Netice itibariyle bu bir kısım velilerle, bu eğitim sistemimizle eğitimimiz de, sanayimiz de, gençliğimiz de tehlike altında. Başka yerde beka sorunu aramayın. Alın size beka sorunu. Bundan mütevellit 12 yıllık kesintisiz eğitimden vazgeçilip okumak istemeyen çıraklığa yönlendirilmeli, okulda olup da ortamı ve disiplini bozan öğrenciler okulda barındırılmamalı. Devlet, öğretmenin arkasında durmalı; durmalı ki öğretmen öğrenciyi sahiplensin. Aksi halde ne haliniz varsa görün der ve bütün ülke olarak ne halimiz varsa görürüz. Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları