SICAK DOST

Çaycı getir ilaç kokulu çaydan,

Dakika düşelim senelik paydan.N.F.K

Geçen hafta kahve, bu hafta çay ; eyvah! Her hafta bir içeceği mi ele alacak bu köşe diyeceksiniz ama yok bin yıllık dost; kahvenin dostluğundan bahsedince tanışıklığımız o kadar eski olmasa da sudan sonra en fazla tükettiğimiz çayın yarenliğine de bir iltifatımız olsun istedim.

Çay içmeye olan düşkünlüğümüzü ve üretimde dünya üzerinde 4 ülke olmamızı görenler çayın bu topraklardaki keşfedilip , doğduğunu düşünebilir ancak kaynaklara göre çay; ilk olarak milattan önce 2737 yılında Çin'de medikal amaçlarla kullanılmaya başlıyor.

Suyla buluşup içecek olarak tüketilmesi zamanla oluyor hatta bu buluşmaya bir de efsane yazılmış. Çin imparatoru Shen Nong bir dinlenme sırasında kaynar su içmeyi dilemiş. Kaynar su bardağı ikram edildiğinde içine çay yaprağı düşmüş. İmparator; çay yaprağının kaynar suya verdiği rengi, kokusu ve tadı çok beğenip üretilmesini emretmiş.

Japon rahipler Çin kültürüne dair bir inceleme için Çin'e gelirler ve çay ile tanışırlar. Japonya'ya bu şekilde giden çay; orada bir seremoniye dönüşür. Çay ikramı ilahi bir sunum alır, törenler düzenlenir. Ticaretle Hindistan, İran derken 17 yüzyılda Avrupa'ya ve Rusya'ya gelir.

Avrupa'da çayın en büyük sahipleneni İngiltere olur. Öyle ki saatin "beş” inin çayla birlikte anılmasının sebebi olurlar. Söylenenlere göre Bedford düşesi Anna; o dönem sarayda sadece sabah- akşam olmak üzere 2 öğün yenildiği için bu uzun araya dayanamayıp, şekerinden dolayı sık sık bayılır. Bu sebeple saat beşte odasına önceleri çay ve yanında atıştırmalıklar ister, sonraları arkadaşlarını da bu kaçamağa ortak edince 5 çayı saraylı olur.

Soğuk çay ise 1904 yılında Saint Lois dünya fuarında ingiliz Richard Blechynden tarafından geliştirilmiştir.

Gelelim bizim tanışmamıza. Çayı ilk içen Türk; hoca Ahmet Yesevi olarak bilinir. 1879 yılında Basra valiliğinde bulunan hacı Mehmet İzzet efendi "çay risalesini” kaleme alır.

İlk olarak getirilen filizler Bursa'da ekilse de; ekolojik elverişsizlik sebebiyle başarısız olur. Batum'da incelemelerde bulunan erkan; Karadeniz çevresinin iklimininin çay için mükemmel uyumunu keşfeder ve Karadeniz özellikle Rize çaya damgasını vurur.

Geç tanışsak da neredeyse milli içeceğimiz olan çay ; ağrıyan başımıza deva, yorgun vücudumuza dinlenme, neşeye sebebiyettir.

" Hadi bir çay içelim”; bir araya gelmenin davetiyesi , bazen de karşılıklı dertleşmenin reçetesidir.

"Geleydin bir çay içimi, sen çay dökerdin ben içimi”…

Dostla içilen bir bardak çay bazen kaç seanslık psikolog görevi yapar.

"Bir çay içelim mi ?” Anlatacak çok şey var demek, zamansız gidişlere; " dur daha her şey bitmedi” demek…

Çıkan tartışmalarda; " hadi tatlıya bağlayalım, çayın sıcaklığında erisin tüm soğukluklar” demek.

" Bir çay içelim”; Seni özledim, görmeye geliyorum demek.

Dertler bastırınca çay içmek; karıştırdıkça onları eritmek demek.

Zamanı kıymetlendirmek, yaraya melhem demek.

Çay; şairlerin mısrası, şiirlerin öznesi, hatırlamanın adı demek.

Nietzshe :”Sadece sabahları yarar, koyu olmamalı” dese de kahvaltıların, gündüzlerin, akşamların, gecelerin arkadaşı çay..

Yemekten önce mideyi ısıtır, yemekten sonra yenileni eritir diye hep bir sebeple istenileni çay.

Çay; dillere destan olan adınla sen çok yakıştın evlerimize, gönüllerimize…


Yazarın Diğer Yazıları