OLDU İŞTE!

Randevu saatinden önce geldiğim için 10 dakika bekleme odasına alındım.  İçeri girdiğimde örtülerin altında tabletle oynayan çocuğu görünce gülümsedim ve:

- Seni uyandırmadım değil mi ? dedim.

  Altı yaşında var- yok bir erkek çocuktu. Başını tabletten kaldırıp:

- Yok, ben uyumuyordum. Biraz midem kötü, o yüzden. Sanırım biraz abur cubur yediğim için ya da karnımı üşüttüm için oldu. Kusuyorum.

   Bir taraftan otururken,  bir taraftan çocuğa hayranlıkla baktım. Sonra :

-Haklısın, ikisi de olabilir. Yediklerimiz bizi çok etkiliyor ,soğuk da öyle, dedim.

   Çocuk:

- Şimdi biraz toparladım, balık kraker iyi geldi.

- Haklısın , tuzlu iyi gelir, sevindim.

   Çocuk biraz tabletle ilgilenip birden başını kaldırdı:

- Biliyor musun benim kolum da kırılmıştı, alçıya aldılar, önce kalın sonra ince bir alçı ,çok kaşınmıştı.

- Niye çok mu koşturuyordun? Düştün mü?

- Yok; ablam beni omuzlarına almıştı, yatağın üzerinden düşürdü, ablam kırdı. Biraz dikkat etmeliydik ama işte oldu..

   Aman Allah'ım! çocuğa bayılmıştım. Kaçımız hayatı bu kadar güzel özetleriz?  Kaçımız kendimizi böyle tahlil ederiz?..

  " Keşke "lerle  geçirilen bir hayat, adımların boşa gitmesi gibi.. Doğru ifade ;”oldu işte!”. Artık olanla ilgili çözümler üretmeli, tedbirler almalı, dersler çıkarmalı ,şunları şunları yaptığım için böyle oldu ama şu iyi geldi…

   İnsan tanımadığına güvenmez. Taa bebekliğinde bile sesler arasında annenin sesini, kokular arasında yurdum dediği anne kokusunu arar. O yüzden çocuğun ilk gördüğü biriyle  böyle güzel iletişim kurması beni hayran bırakmıştı. Üstelik tüm dikkatlerimize, algımıza  ambargo koyan;  bizi değil bizden başkasına, kendimize bile kapatan, yabancı eyleyen tablet, telefon vesaire gibi bir iletişimsizlik(!) aracından başını kaldırıp bunu yapması ve 2 dakikalık sohbetiyle yaşamını tahlil etmesi bu hayranlığın artışıydı.

   Randevu saatimin gelmesiyle odadan ayrıldım ama içimde bir burukluk kaldı. Bu kadar zeki, çevresine ilgili, farkında bir çocuğun eline verdiğimiz bu tabletler ile onları biraz da biz gerçeklikten koparıyor muyuz?

    Uçurtmayı, deve- cüceyi, çelik- çomakı, 7 kiremiti, saklambaçı sanaldan bilen bu çocuklar hayata karşı dipdiri olan özenlerini sahteliğin içinde harcayarak gitgide duyarsızlaşıyorlar.Biz buna hizmet edip sonra şikayet ediyoruz:

- Neden hayatı öylesine, gelişi güzel yaşıyorlar? Diye.

    İhtiyacımız var;  muhatabımızla bir ekran gerisinden değil,  göz göze bakmaya, dinlemeye, hayran olmaya, keşke demediğimiz hayatlar için özenle yaşamaya ihtiyacımız var…


Yazarın Diğer Yazıları