MUTLULUĞUN KİMLİĞİ

Dünyanın gerçek ve ne kadar inkar etmeye çalışsak da en yakışan elbisesi; faniliktir.

Hiçbir gelen durmaz; her bir kahkaha hıçkırığa göz kırpar. Yaşadığımız anı sahiplenen;” bitmeyecek ya da bitecek” diye kılıflar içerisine hapseden bizim zannedişlerimizdir.

Milletçe çok büyük acılardan geçiyoruz. Bir gülüşüyle mutlu olduğumuz sevdiklerimizi, her ayrıntısına saatler, aylar, yıllar verdiğimiz evlerimizi, iş yerlerimizi kaybettik.

Bir felaketin ardından gelen ilk his şudur ki;” öncesiyle sonrası aynı olmayacak.”

Kayıplarımız; beynimiz ile kalbimiz arasında ruh bizden gidene kadar yaşayacak. Anıları sevişimiz bu yüzden ama fanilik elbisesinin kumaşının gereği zaman ilerleyecek, yeniden iş, yeniden ev, yeniden gülüş ve hıçkırıklar gelecek. Yeni umutlarımız olacak.

Evladını kaybeden bir anne:

- Bundan sonra yemek yiyemem zannediyordum ama karnım da acıktı, yedim de, içtim de, güldüm de hatta kahkaha bile attım, demişti.

İnsan şiddetli sarsıntılardan sonra bir daha ayağa kalkamayacağını zanneder. Oysa bu kendine karşı en büyük yanılgısı, küçük görmesidir. Kudretine karşı vefasızlığıdır.

İki evladını, yeğenlerini, kardeşini depremde kaybeden, kendisi de betonların altından kırk sekiz saat sonra kurtarılan bir doktor hemen hastanedeki görevine dönüyor.” Başkalarına yardım edeceğiz, yaralarımızı beraber saracağız, ayağa kalkacağız” diyerek…

Fanilik elbisesi eteklerini üzerimize sürterek geçerken; yaşayanlar için yelkovan ve akrep döndükçe yaralarımız hep dursa da artık daha az acıyacak, çareler bulacağız.

Kurtuluş Savaşı'nda her evden baba, oğul, ana gitti. Evler yıkıldı ,yiyecekler bitti ama insan yenilenen, arayan, bulan, devam edendir..

Şehirlerimiz ayağa kalkacak. Betonların altından kurtulanlar; üzerlerine bir çadır bulunca” çok şükür” demişti. Çadırdan konteynıra geçince sevinecek, evler yapılıp içine yerleşince gülümseyecek, tüm kayıplarına rağmen mutlu bile olacak.

İnsan bu; halden hale geçecek, akacak, durulacak, kaptan kaba konacak…

Tanımadığımız insanlar yanımızdan geçip giderken; ilgilenmeyiz, farkında olmayız. iİgi tanıdığımız şeyedir. Mıutluluk da öyle; onun ne olduğunu bilmiyorsak, yanımızdan geçip gider.

Selde sürüklenen çocuğu kurtarmak için koşan adamın ,bunu başarınca yaşadığı şey mutluluk. Depremde tonlarca molozun altından bir sıcak eli tutmak, saatler- günler sonra bir sesi duymak mutluluk ama pencerene gelen bir kuşa ekmek doğramak, kedine bir su, bir kap yemek vermek de mutluluk.

Herkes yaşadığı anın mağduru ya da galibidir. Bu 11 vilayetimizdeki kardeşlerimiz için canları bu kadar acırken bir başka yerde spor konuşulması, düğün yapılması, geziler olması çok farazi gibi ama hepsi devam eden hayatın akışı içinde…

Kainatın mutluluğu; düzenidir. Sıradan gelen, basit gibi görünen düzeni. Her gün güneşin doğması, mevsimlerin gelişi, oksijenin atmosferde yayılması gibi.

İnsan tüm kainatı kendinde taşır. Evini kaybedip çadıra geçtiği gün saksıdaki bir çiçeği umutla çadırın kenarına koyar. Diriliş başlamıştır; mutluluk o çiçeği koyan elde, bakan gözde, özleyen, paylaşan ruhlardır.

Paylaşacağız; paylaştıkça acılarımızı azaltıp, yaralarımızı iyileştirip, "iyi ki”lerimizi, iyi gelenlerimizi çoğaltacağız. Aldığımız her dersle daha iyi ,daha hayırlı olacağız.

Paylaştıkça, çoğaldıkça aynalar bize mutluluğun kimliğini gösterecek…


Yazarın Diğer Yazıları