KIR AĞASI
Mehmet Akif'in kır ağasını anlattığı şiirini pek bi severim, ara ara açar okurum. Hem güler hem toplumdaki her dönemde bulunan karşılığına hayret ederim.
Eskiden” kır ağası” denilen jandarma gibi köylüyü denetleyen , köylünün de bu sebepten mecburen hürmet ettiği atlı, üniformalı kimseler olurmuş .
Şiirde bu adamlardan birinin hikayesi anlatılır ki; dili pek tatlıdır. Ramazan yazın sıcaklarına denk geldiği için orucu tutmak istemeyen kır ağası, atına atlayıp seferi olur .
Köyleri gezerken tavuklu ,hindili yerlerde günlerce kalır. Bir gün düş görür. Köylüden ısrar, kıyamet yorumcu ister. Köylü;” aman efendim, daha sabah yeni oldu. Çarıklı emmi pek güzel yorumlar ama zaten sahurda yatar. İnsaf edin, biraz uyusun. Ne dedilerse ağayı ikna edemezler. "Getirin hemen” diye dayatır.
Çarıkçı emmi gelen halkı kapıdan bir kere gönderir ama köylü yazık ikinci kez gelince mecbur kalır gider. Bundan sonrası Akif'in dilinden:
Adamcağız çıkar evden tutar köyün yolunu,
Ki uyku sersemliği tak eder zavallının canına,
Düşer gelince en nihayet kır ağasının yanına,
" Aman emmi !”
-Ne var ?
-Düş yorar mısın?
-Be adam, biraz nefesleneyim, dur ki yorgunum…
- Duramam ki ,
-Neden?.
- Fenama gider beklemek de,
- Vah! vah !vah!..
- Bilir misin ki ne gördüm?
- Hayırdır inşallah,
- Yemek yiyip yatıverdim, tamam yarıydı gece ,bir öyle hayvana bindim ki seçemedim iyice.
- Peki o bindiğin at mıydı ?Anlasak neydi?.
- Bilir miyim? Yalnız 4 ayaklı bir şeydi.. Katır mı desem, eşek mi desem?
Öküz mü desem, inek mi desem?
Fil mi desem, idiş mi desem?
Koyun mu desem ,çebiş mi desem?
- Güzel…
- Biraz yürüdük..
- Geçtiğin nasıl yerdi?
- Nasıl mı yerdi? Unuttum, görür müsün derdi?
Yokuş mu desem, iniş mi desem?
Uzun mu desem, geniş mi desem?
Çorak mı desem, çayır mı desem?
Sulak mı desem, bayır mı desem?
- Tamam, ilerde ne gördün?
- İleride kocaman bir karaltı vardı.
- Peki ismi yok mu?
- Blmem; ağaç mı desem, kütük mü desem?
Duvar mı desem, höyük mü desem?
Ağıl mı desem, hamam mı desem?
Yıkık mı desem, tamam mı desem?
- Ya sonra?..
- Karşıma baktım dikildi.
- Kim?
- Bir adam..
- Tanıştınız mı?
- O bilmem tanır mı? Ben tanımam. Babam mı desem, kızım mı desem? Hasım mı desem ,hısım mı desem?
Çıvıt mı desem, gavur mu desem ?
Şudur mu desem , budur mu desem?
- Uzatma sen buluyorsun belanı Allah'tan, bu elde bir,
Yalnız pek seçilmiyor ne zaman?
Bugün mü desem ,yarın mı desem ?
Uzak mı desem, yakın mı desem?
Yazın mı desem, güzün mü desem?…
Her zaman da var böyle kullar. Kendinden başkasının derdini bilmeyen, dinlemeyen, herkesin kendisiyle ilgilenmesini isteyen, önceliğin kendine ait olmasını isteyen, gittiği yolu bilmeyen kararsız, menfaati uğruna hak -hukuk gözetmeyen….
Kadıncağız derdini anlatıyor; ortamdaki diğer bir kişi:
-" Aman senin derdinde de ne var? Ben şöyle şöyle, böyle böyle çektim” diye güya teselli ederken kadını susturup, kendisinin yıllar yıllar önce olmuş başından geçeni anlatıyor.
İyi de senin başından geçen olay bitmiş geçmiş, bırak da bugünkü olayın sahibiyle ilgilenilsin ama yok;” en çok ben "demek, hep özne olmak, dert beğenmemek bizim sevdiğimiz bir şey.
Hayat yolculuğu bize binlerce kez değişim fırsatı sunar. Arada bir kendimize hiç aynasında bakalım ve bu değişim fırsatlarını değerlendirelim.
Yazarın Diğer Yazıları