EJDERHA MESNEVİ’DEN:

"Tarihçiden bir öykü dinle de bu üstü örtülü sırdan bir koku al.

  Bir yılan avcısı efsunları ile yılan yakalamak üzere dağlara doğru gitti.  O yılan avcısı karlı günlerde dağın çevresinde büyük bir yılan arıyordu. Orada kocaman bir ölü ejderha gördü ve onun görünüşünden yüreği korkuyla doldu. Yılan avcısı şiddetli kış gününde yılan ararken ölü ejderha gördü. Halkı hayrete düşürmek,çok para kazanmak için yılanı yakaladı.

     Ne tuhaftır şu halkın cehaleti!.İnsan bir dağdır. Dağ böyle şeye nasıl kapılır, nasıl olur da dağ yılana hayran kalır.? İnsan kendini bilemedi, artıdan gelip eksiye indi.

    İnsanoğlu kendini ucuza sattı. Bir atlastı, kendini bir hırkaya yama yaptı.

    Yılan avcısı o ejderhayı aldı. İnsanları şaşırtmak için Bağdat'a geldi. Ev direği büyüklüğündeki ejderhayı 35 kuruş için sürükleyerek getiriyordu.

- Bakın! Diyecekti. Ölü bir ejderha getirdim. Bunu avlamak için neler çektim. O ejderhayı ölü sanıyordu ama iyice bakmamıştı. Ejderha canlıydı. Soğuktan ve kardan donup uyuşmuştu. Canlıydı da ölü gibi görünüyordu.

     Şamatacı yılan avcısı Bağdat'a kadar geldi. Amacı;  çarşıyı birbirine katmaktı. Adam nehir kıyısına tezgahını açtı ve böylece Bağdat şehrinde bir uğultu koptu. Dediler; bir yılan avcısı ejderha getirmiş , eşine az rastlanır ilginç bir av yakalamış. Yüz binlerce kıt akıllı oraya toplanarak ona  aptalca av oldu. Onlar da,  yılan avcısı da bekliyordu. Maksat dağınık durumdaki insanlar toplansın, kalabalık daha da artsın, daha çok bahşiş gelsin, daha güzel para biriksin.

    Tedbirli yılan avcısı yılanı kalın iplerle bağlayarak ihtiyatlı davranmıştı. Toplanma, bekleme süresince yılana Irak güneşi vurmuştu, sıcak güneş yılanı ısıtmış, soğuğun etkisi yılanın bedeninden gitmişti. Ejderha ölü iken şaşırtıcı bir biçimde dirilmiş ve kendi kendine kıpırdanmaya başlamıştı. Ölü yılanın kımıldamasıyla insanların hayretleri birken yüz bin olmuştu. Bütün insanlar yılanın kıyısından hayretle çığlıklar atarak kaçtılar. Yılan bağlarını koparıyor, iplerin kopma sesi her yana yayılıyordu. Aslan gibi kükreyen çirkin ejderha bağlarını koparıp, örtülerin altından çıktı. Kaçış sırasında bir çok insan öldü. Düşenlerle ölenlerden yüzlerce yığın oluştu.

    Yılan avcısı;” dağdan ne getirmişim” diye korkuyla dona kalmıştı . Ejderha o şaşkını bir lokmada yutuverdi. Haccac'a kan dökmek kolaydır elbet. Yılan bir direğe dolanıp sarılarak yediği yılan avcısının kemiklerini ufaladı .

   İşte! Nefsinin kötülüğü ejderhadır . Mümkün mü ölsün ..Onu uyandırma…”Mesnevi..

     Bilmek iyi gelir derler ya ; o öyle değil. Neyi bildiğin, neyi gördüğün, neyi duyduğun, iyinin ya da kötünün belirleyicisi.

    Haberleşmenin belki de altın çağını yaşadığı günümüzde tüm kötülüklere gözümüzle, kulağımızla , dilimizle bire bir şahit olmak ruhumuzu paramparça ediyor.

    İnsan cennete layık görülerek orada yaratılmıştı. Yaradan güzeldi ve insanı da halifesi olarak güzelin arayıcısı kıldı.  İyi ve güzel olan onun ruhunu besleyecekti.  O yüzden kötü olan her şeyin tarifini yaparak ondan kaçmasını istedi.  Güzeli ve iyiyi takip edin ki;  yaratıldığınız yere dönebilin dedi.

   Kötülük; uyuyan bir ejderha, ona yaklaşıp sahiplendin mi, birbirine göstereceğim zannettin mi muhakkak seni de yakacak..

    Dünya; Yaratanına , merhamete, iyiliğe, güzel olan her şeyi harp ilan eden bir siyonist kavmin akıl almaz kötülükleri ile sığınmakta.

    Hiç değişmez. Defalarca denendi. Dünya kaç kez bu sınavdan geçti. Kötülük ejderha da olsa sonunda iyilik deryasında boğulur….


Yazarın Diğer Yazıları