BİLSEYDİMM!
Bir şairin dizelerinde okumuştum:
" O gülüş son gülüşmüş dudağından dökülen,
Bunu benden gizledin..”
Şairlere teşekkür etmek lazım; o diziler olmasa içimizdeki kederi, hasreti, yalnızlığı hangi kalıba dökebilirdik? Gözyaşlarımız olmasa hangi su söndürebilirdi yürek yangınlarını? Binlerce kelimelik ihtiyacımızı hangi dermanla anlatabilirdik?
- Daha akşam oturduk, ne güzel sohbet ettik, o kadar güldük ki ; ben bilemedim o gülüşün son olduğunu, saklardım onu, gözlerimi ayırmazdım bilseydim..
" Çare olmazdı ki, dedim. Bilseydin gözlerini gözlerine, ellerini ellerine saklasaydın , tüm saatleri durdursaydın, yine de dünya ayrılık şarkısını söyleyecekti. Ne bir dakika önce, ne de sonra, tam vaktinde ölüm bize hep gelecek.
Ölüm öyle tesirli bir sırdaştır ki ; kendinden başkasını ilk anda önemsiz kılar.” Bunca hırsa, küsmeye ,kırgınlığa, art arda gelen isteklere ne gerek var ki?” dersin.
" Bilseydim giderdim ona,
Bilseydim af dilerdim,
Bilseydim o sözleri söylemezdim…” diye uzayan "bilseydim” listesi .
Oysa bilmiyor muyduk ;bir gün kum saatlerimizdeki son taneciğin düşeceğini, anıların arasından akıp gideceğimizi?.
" Bilseydim” ler birkaç gün belki birkaç saat sürer sonra etkisi azalır ve geçer. İnsanın derûnundaki hırsları, bencillikleri , yok sayışları ve haklılık iddiaları işlemeye devam eder ,ta ki kendi saatindeki son taneciği düşene kadar….
" Canım sıkılıyor, of patlıycam sıkıntıdan” Ağzından bu cümleleri duyduğum herkese keşke anlatabilsem diyorum; can sıkıntısının tembellikle aynı anda doğduğunu .
Teknolojinin gelişmesi, makineleşmek uzun zaman alan faaliyetleri kısa zamana indirdi. Bir araştırma için günlerce taramamız gereken ansiklopedik bilgiler birkaç tuşun altında, tarla işleri ,sanayi sektörü, ev işleri, her şey makinaların gücüyle günlerden saatlere hatta dakikalara indi. Geriye kalan zamanda bir başka hayırlı iş yapıp üretimini artırması gereken bizler; tüketim uzmanlığı yaparak, zamanımızı da boşlukla tüketerek tembelleştik.
Tembellik için; hayatın içindeki ölüm derler. Konfor ve rahatlık sevdası ile boşa geçirilen ömürler.
Şnsanın en çok üretmesi gereken, altın çağı kabul edilen kırklı yaşlarında emekli olması ve üretim yapmadan maaş beklemesi ,sadece haz duygusunun giderilmesi olan istekler zinciriyle yaşaması ne hazin bir süreç .
Kırk yaşında gelmiş insanlığın ilacına ve en güzeline peygamberlik .
Kırkından, ellisinden sonra ne eserler üretmiş Mimar Sinan' lar ,ilk robotu üreten Cezeri'ler, ayın bile haritasını çıkaran Ali Kuşçu'lar.
Yetmişlerinde hâla insanlara ve arkalarına bir hayırlı iş ,bilim bırakmak için uğraşırken neden acaba "sıkıldık, rahatlık istiyoruz, eğlence lazım” nâraları atmıyorlardı?.
Dünya ; ayrılanların "ah! keşke ve ah! Bilseydim” dediği yer, madem her ayrılan "bir kez daha gelsem ne güzel işler yapacağım” diyecek ;o zaman "bilseydim” leri tüm yönleriyle "bildim”e çevirelim
Yazarın Diğer Yazıları