BEŞ CENT
Söz, kulaktan girince ruhu beslemeseydi; hayatımız boyunca en çok duyacağımız kendi ismimizin karakterimiz üzerinde tesiri olmazdı.
Göz; baktığından kalbine, beynine aynı anda sinyaller verip depolama yapmasaydı, gördüğümüzü özlemimiz, etkilenip taklit etmemiz, sevmemiz ya da nefret etmemiz söz konusu olmazdı.
Sinemayı icat edenler ve sessiz sinemadan ilk sesli sinemaya geçen Lumier kardeşler ve devam eden dev şirketler” yedinci sanat " denilen sinemayı sadece insanlar eğlensin mantığıyla kurmuş olamazlar.
Resmi, sesi, müziği, dansı, sözü, edebiyatı içine alan bu sistemin insana tesiri de en üstün yerde olacağını biliyorlardı.
Amerika'da ilk film gösterisi nickelodeon isimli bir salonda oluyor . Nikel; İsveç dilinde maden perisi demek. İnsana bakışları ile tesir ettiğine inanılan peri .
Almanca'da ise nicel; şeytan,
Latincede nike; zafer, laos ;nsan yani zafer kazanan insan,
Yunanca'da ise odeon; müzik ve tiyatro oyunlarının sergilendiği alan, nickel ise 5 sent,
Amerika'da halk arasında bu salonlara 5 cent ödenerek girip sinema seyredildiği için nickelodeon deniyor ve sonrasında bu isim çizgi film kutularının ismi oluyor.
İnsanlar” 5 para etmez” gibi dilimizde kullandığımız gibi kendilerince az bir karşılık olan 5 cente koltuklara oturup; kulaklarını, gözlerini dolayısıyla beyinlerini ve kalplerini kendilerine sunulan gösterilere teslim ediyorlar.
Sinema sonrasında her eve giren televizyon film çizgi film ve dizileriyle bu sektörü elinde tutan Hollywood; insanları neye inandırmak istiyorlarsa dev yapıtlarla, cazip kadrolarla vermek istediklerini küçücük beyinlere, insanların kalplerine inşa ettiler.
O sırada islam dünyası ve mütedeyyin çevre, kültürünü korumak isteyen Anadolu insanları televizyondan ve sinemadan uzak durmak adına birbirine öğütler veriyordu.
Başarılı olduk mu? Hayır ..
Çocuklarımız, gençlerimiz, kadınlarımız, erkeklerimiz zamanla onlar neyi süsleyip sundularsa ona inanıp, savunmaya başladılar.
Gördük ki; zamanın silahlarına uzak kalmak işe yaramıyor. Kendi dinindeki alimi küçümseyen ama Hogwarts'ın Dumbledor'unu, noel babayı kutsayan, kurban bayramını itici bulup cadılar bayramı ile kendini eşleştirme yapan, duayı ve namazı pasif bulup yoga ile temizlendiğini düşünen, binlerce masum bebeği zalimce katleden bir terör sistemine bile haklılık(!) çıkarımları yapmaya çalışan, sistemi kutsamak adına kahvesini yudumlamayı, burgerini yemeyi modernite sayan bir hipnoz topluluk oluştu.
Holdinglerimiz kendimize ait sinemayı desteklenmeli, islam kahramanlarının, dürüst Anadolu insanının filmleri en etkili senaryolarla buluşmalı.
Orsan Welles; "Hollywood çorba sektörü de dahil olmak üzere deney amaçlı laboratuvarları olmayan tek endüstridir.” der .
Biz Hollywood'un laboratuarı insanlar olmaktan kurtulup ; beynimizi ve kalbimizi kendi özümüze, hikayemize ,fıtratımıza teslim etmeliyiz.
Yazarın Diğer Yazıları