AZ ÇOK

Az korkun, çok umut edin

Az yiyin, çok çiğneyin

Az konuşun, çok ifade edin

Az kızın, çok sevin

İyi şeyler sizindir…

İnsanın biricik serveti kendisi. Belki de o yüzden kendi ile ilgili her tehlikede bu kadar panik, tedirgin; ‘'yok bir şey olmaz'' derken bile ‘' acaba'' lı. Bizi evlerimize dönük bir yaşamla, nefis muhasebesi yaptıran minicik bir canavarla karşı karşıyayız. Virüs küçücük ama etkisi büyük oldu. Onu; üçüncü dünya savaşını çıkarmak isteyenlerin; robotların hâkimiyetindeki bir yaşamı hâkim kılmak için yaydıklarını söyleyenler, yakında hepimizin bu virüsten korunma adına mikro-ciplere kendi isteğimizle tanışacağımızı iddia ediyor. Bir virüs dünyayı etkisi altında alırken; onu önleyecek, tedavi edecek hiçbir çare üretiminde bulunmayan bilim adamları; aksine insanları üretimden uzaklaştırmaya, yalnızlaştırmaya çaba harcıyorlar. Pek çok yönüyle bir virüsün sebep olduğu muhasebedeyiz. İnsan; bir virüse yakalanma ihtimali ile onu ölümden koruyan tek şeyin eceli olduğunu bildiği halde onlarca tedbir alırken yüzde yüz gerçeği olan eceline hiçbir hazırlığı gerekli görmez. Bir virüsün karşısında aciz kalırken, Allah'a kulluğun da hâlâ kibirli davranır.

Oysa Allah'ın kullarını ne kadar sevdiğine bir kez daha şahitlik etmekteyiz. Günlük hayatımıza getirdiği her kural, bizi korumaya dair. ‘' Temizlik imanın yarısıdır'' buyruldu. Abdest alan; imanını koruyan, içini ve dışını temizleyen emin oluyor.

Bir virüsle uğraşırken; ağzına kadar tıka-basa doldurduğumuz kafeleri, AWM'leri biraz boşaltıp evlerimizin dinginliğine sığınmak ruhumuza iyi gelecektir ne kadar büyük nimetler içinde olduğumuzu tefekkür ettirecektir

Büyük okyanusun ortasında batan gemiden tahliye sandalından ayrılan bir adam vardı. Bu adam 21 gün boyunca okyanusun ortasında çaresizce kurtarılmayı bekledi nihayet yeri tespit edilen adam mutlu sona ulaştı. Bir gün Rickenbacker adlı bu adamla karşılaşan, Amerikalı ünlü yazar Dale Carnegie, ona yaşadığı bu büyük tecrübeden neler öğrendiğini sordu adamın verdiği cevap oldukça düşündürücüydü:

-bu tecrübeden edindiğim en büyük ders, insanın içebileceği kadar tatlı suyu ve yiyebileceği kadar ekmeyi olduktan sonra hayatta hiçbir şeyden şikâyet etmemesi gerektiğidir.

Şimdi bir sınavdan tecrübeden geçiyoruz. Elbette makul düzeyde tüm tedbirleri almalıyız. Tevekkülün sırrı elbette tedbirdir. Ama ruh dünyamızı sarsmayan huzurumuzu bozmayacak tedbirler. Mutlak bir ibadet olan abdesti bir temizlik olarak hayatımıza geçirelim dualarla ellerimizi açıp, ne kadar aciz olduğumuzu nefsimize hatırlatalım. Bizi var edene sonsuz güvenirken verdiği nimetleri yerli yerince kullanalım. Zamanın kıymetini idrak ederek; boş lafazanlıklarla kafelerde geyik yaparak tüketmeyelim. Çocuklarımızla özel zamanlar geçirmek için bu dönemi fırsat bilelim ama her şeyden önce felakete uğramış insanları gördüğümüzde ‘' bu kullarına verdiğin sıkıntıdan, murdarilikten, beni muaf tuttuğun için sana hamt ediyorum Allah'ım'' diyen bir öze kavuşalım.

Yıllardır vatanlarıyla imtihan olan insanların haline ‘' onlarda orada olup ölselerdi buraya niye geldiler'' deyişimize, suların içinde ilen küçücük bedenlere, sahile vuran kuzucukların görüntülerine alışmamıza içten bir tövbe edelim.

EDELİM Kİ; İÇİMİZLE DIŞIMIZ AYNI ANDA VİRÜSLERDEN KORUNSUN…


Yazarın Diğer Yazıları