ŞİMDİ KUCAĞIMIZA DÜŞTÜN AMERİKA

 

Dünya kocaman bir köydür. Bu köyün de iki ağası vardır.

Ağalar zaman zaman görüşür, nüfuz alanlarını belirlerler. Biri diğerinin nüfuz alanına müdahale etmez. Bu nedenle hiç kavga etmezler. Sadece kavga edermiş gibi yaparlar.

Köy halkı da bu ağaların gerçekten birbirlerine düşman olduklarına inandırılmışlardır. Başımıza bir bela gelirse beni korusun diye gönüllü olarak bu ağalardan birinin koruması altına girerler.

Tabiatı ile ağa da marabaları yönetir, haracını alır. Marabalar da ağa ne derse onu yaparlar.

Yani, dünyada sadece iki bağımsız devlet vardır. Diğerlerinin bağımsızlıkları sözdedir.

Yavuz Sultan Selim Han'ın dediği gibi "dünya bir sultana az, iki sultana çok” tur.

Hatırlayalım: 1945'te toplanan Yalta Konferansı'nda ABD, SSCB ve İngiltere Türkiye'nin ABD'nin nüfuz alanına bırakılması konusunda gizlice anlaşmışlardı.

Stalin'in 1945'te Kars ve Ardahan'ı istemesi, Yalta'daki paylaşımın hayata geçirilmesini ve Türkiye'nin NATO'nun kucağına itilmesini sağlama tiyatrosundan başka bir şey değildi.

Halen yaşanan Rusya-Ukrayna savaşı, kendilerini güvende hissetmeyen Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya girmek istemesi de Yalta benzeri bir paylaşımın sahadaki yansımalarıdır.

Rusya-Ukrayna savaşından önce yaşanan Rusya'nın Gürcistan'a müdahalesini, Kırım'ı ilhakını, karışıklıklardan istifade ederek Kazakistan'a müdahalesini ve yönetimi değiştirmesini, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesini de aynı senaryonun parçaları olarak okumak gerekir.

Bizim köyün bir de yeni sivrilmeye başlayan ağası var: Çin.

Belki de dünya egemenleri hantal yapıdaki Rusya'nın yerine Çin'i ağalığa kabul edecekler.

Bunun için Rusya'nın şöyle bir silkelenmesi, "fos”luğunun dünyaya kanıtlanması gerekiyordu.

BOP projesiyle İslam Coğrafyası'nı dizayn etmek de, ağalar arasındaki paylaşımın bir sonucudur. Suriye'de ABD ile Rusya'nın yan yana kardeşçe işgali sürdürmeleri başka nasıl izah edilebilir?

ABD, NATO, AB, kısacası Hristiyan Kulübü'nün güneyimizde eli kanlı terör örgütü vasıtasıyla bir PKK devleti kurdurmak, bizi bölüp parçalamak istemesi de paylaşım gereğidir.

Bu plan ve düşmanlık ortada iken Türkiye'nin güvenliğini neden önemsesinler?

Finlandiya ve İsveç, Rusya tehdidine karşı kendilerini güvene almak için NATO'ya üye olmak isteyince ve bu üyelik için Türkiye'nin onayı gerekince akılları başlarına geldi?

Türkiye'nin Evren'in yaptığı aptallığı yapma lüksü yoktur. Bu fırsat iyi değerlendirilmelidir.

Hatırlayalım: Yunanistan'ın NATO'ya dönüşünü, Demirel de Ecevit de reddetmişti. 12 Eylül darbesinin Cumhurbaşkanı Kenan Evren ABD'nin "Yunanistan'ın NATO'ya dönüşünü kabul ederseniz, Onlar da sizin AB'ye girmenizi sağlayacak” taahhüdüne kanmış, böylece Yunanistan NATO'ya dönebilmişti.

Evren ABD'ye, bu taahhütlerini hatırlatınca "Önceki hükümetten söz almıştık, bu hükümet kabul etmiyor” demiş, Netekim Evren de oyuna gelmişti. Daha doğrusu ABD Türkiye'yi uydu yapmak için 12 Eylül darbesini planlamış, "bizim çocuklar başardı” diye sevinç naraları atmaktan da çekinmemişti.

Bu denklemde Türkiye'nin eli güçlüdür, gittikçe de güçlenmektedir.

Türkiye; ABD'ye "Şimdi kucağımıza düştün, PKK/YPG itlerini itlaf et, verdiğin silahları, FETÖ'yü ve itlerini de teslim et. Sonra Finlandiya ve İsveç'in üyeliğini müzakere edebiliriz” demelidir.

Unutma Türkiye. Her zaman böyle gol pozisyonu gelmez. Haydi doksana tak.

 


Yazarın Diğer Yazıları