Rusya-Ukrayna Krizi Bize Yarar

Atalarımız öyle bir yerde yurt tutmuşlar ki, tam anlamıyla “köşe başı dükkan.” Konumu çok avantajlı.

Dünyadaki olumlu-olumsuz tüm olaylar bize avantaj sağlıyor. Ama değerlendirebilirsek.

Kimine göre Rusya-Ukrayna gerginliği ciddi bir kriz idi ve dünya çok büyük bir savaşın eşiğine geldi.

Bazıları da ABD’nin Avrupa Birliğini “terbiye etmek”  için Rusya ile “gizli işbirliği” yaptığı tezini ileri sürdü.

Sebep her ne olursa olsun Ukrayna ile yaşadığı kriz ve  Kırım’ı ilhakı Rusya’nın “saldırgan ve yayılmacı”  olduğunu belgeledi ve dünyadaki “imajını” zedeledi.

Rusya toprak kazandı ama, saldırgan tutumuyla enerji  temin etme güvenilirliği yönünden AB’yi kucağımıza itti. Yani ekonomik ve siyasi yönden ayağına kurşun sıktı.

AB, enerji ihtiyacı ve bağımlığını, yani can damarını Rusya’ya emanet edemeyeceğini, aksi halde geleceğini Rusya’nın insafına terk etmiş olacağını daha iyi anladı.

Bunu anlaması AB’yi yeni enerji sağlama yolları aramaya itti. Türkiye bunu iyi değerlendirirse Rusya-Ukrayna krizini büyük bir fırsata dönüştürebilir.

AB’nin mecbur ve mahkum olduğu enerji  kaynakları petrol ve doğalgaz yoğun olarak Azerbaycan, İran, Irak üçgeninde bulunmaktadır. Bunun Avrupa’ya ulaştırılması da Türkiye üzerinden olmak zorundadır.

Türkiye bu enerji havzası ve koridoruna hakim veya söz sahibi olabilirse hem enerji satan hem de enerji alan ülkelere karşı ekonomik-siyasi üstünlük ve nüfuz elde eder.

Türkiye bu avantajlı konumunu iyi kullanarak AB’ye girmek için “yalvaran” değil, girin diye “yalvartan” ülke olabilir. Türkiye’nin bunu fark etmesi ve ona göre akıllı politikalar geliştirmesi gerekir. 

Hem enerji satan hem de enerji alan ülkeler bugünden yarına ne olacağı belli olmayan istikrarsız bir ülke ile enerji gibi hayati bir konuda kalıcı yatırımlar ve anlaşmalar yapmazlar.  Türkiye’nin bu avantajı değerlendirebilmek  için öncelikle -hangi parti iktidara gelirse gelsin- siyasi istikrarını korumak zorunda olduğu unutulmamalıdır.

Bu krizle Türkiye, yıllık altmış milyar dolar enerji  harcamasını  karşılama ve bütçe açığını kapatma imkan ve fırsatını yakalamıştır. Bu fırsat iyi değerlendirilirse yıllık kalkınma hızımız  ve milli gelirimiz iki katına çıkacak, bütçe açık değil, fazla verecek, kısa sürede dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girmemiz mümkün olacaktır.

Kardeş Kırım’ı ilhak eden Rusya’ya hak ettiği tepkiyi gösteremedik. Gerçekçi olmak gerekirse Rusya’ya Kanuni’nin Şarlken’e yazdığı mektup edasıyla karşı çıkamazdık. Ama Türkiye enerji koridoru oluşturabilir, Rusya’nın en önemli müşterisi AB’yi  elinden alabilirse, intikamını akıllıca almış olur ve Kırım meselesinde de büyük avantaj sağlar.

Ülke içindeki  ve dünyadaki gelişmeleri birbirinden ayırmak elbette mümkün değildir.  O halde Türkiye’yi istikrarsızlaştırma ve karışıklık çıkarma çabalarının arkasında “enerjiye ve enerji havzasına hakim olma imkan ve ihtimalimizden uykuları kaçan”, bundan menfaati zedelenecek olanların parmağı olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Demokratik açılımını baltalayanlar, Kürt sorununun çözülmesini istemeyenler, mezhep çatışmasını körükleyenler, gezi parkı olaylarını organize eden veya destekleyenler, Türkiye’nin enerji havzasına  hakim olmasını, bu suretle güçlenmesini  istemeyenlerin -bilerek veya bilmeyerek- değirmenine su taşımaktadırlar.

Yöneticilerimizin dünyadaki gelişmeleri milli çıkarlarımız açısından iyi yorumlama,  değerlendirme ve lehimize politikalar geliştirerek uygulama görevi her zamankinden daha önemli hale gelmiştir.

 Devlet yöneticilerinin -öncekiler gibi- “köşe dükkanda zarar eden beceriksiz esnaf” olma lüksü yoktur.


Yazarın Diğer Yazıları