OLİMPİYATIN ARDINDAN

Paris 2024 olimpiyatları sona erdi.

Tabir yerinde ise "Türkiye nal topladı.” Ve olimpiyatları 64. Sırada tamamladı.

Tarihinin en başarısız olduğu olimpiyatlardan birini yaşadı.

Öyle ki; hiç ismini duymadığınız Saint Lucia, Bostvana, Guatemala bile önümüzde yer aldı.

Yapılan son derece modern spor tesislerine, spor liselerine ve altyapıya yapılan milyarlarca liralık yatırımlara rağmen.

"Olimpiyat ruhu”, sporun milletlerin kardeşliğine olan katkısı” gibi afaki sloganlara rağmen, olimpiyata LGBT propagandası ve başörtülü sporculara getirilen yasak damga vurdu.

Olimpiyatlar, kıyafetleriyle, kurallarıyla batı kültür ve medeniyetini insanlığın zihinlerine, hayatlarına yerleştirmenin aracı olmaya devam ediyor.

Tüm dünyada, bir voleybolcu kadın sporcunun, bir kadın jimnastikçinin yarı çıplak mayo dışında başka bir kıyafetle yarışabilmesi mümkün olmadığı gibi, çok da garip karşılanır bir anlayışın gelişmesine neden oldu.

Dolayısıyla, kızları bu sporlara yönlendirilince bu konuda hassasiyeti olan aileler bile, sporla hayatlarının değişeceği, sosyalleşecekleri, madalya alacakları umuduyla kızlarının yarı çıplak mayolarla spor yapmasını normal karşılar duruma geldiler.

Böylece mevcut spor anlayışı ailelerin ve yavrularımızın dünyevileşmesine, değer ve hassasiyetlerimizin erozyona uğramasına neden oldu.

Böylece spor, nesillerin kültürel, milli, manevi değerlerinin aşınmasının, global kültürün bir ögesi olmasının aracı oldu.

Sadece olimpiyatlar değil, "İslam Oyunları” adı altında düzenlenen spor etkinliklerinde bile aynı gariplikler yaşandı maalesef.

Japonların dünya sporuna hediye ettiği judo, tekvando, karete gibi sporlara ve kıyafetlerine bakın. Kıyafetleriyle, saygılı anlayışlarıyla kendi kültürlerini yansıtıyorlar.

Dünyanın en eski bir kültür ve medeniyetlerinden biri olan milletimizin kendi spor anlayışını, branşlarını ve anlayışını dünyanın spor gündemine taşıması gerekmez mi?

Bir millet saygınlığını başaklarının spor anlayışını benimseyerek değil, kendi spor anlayışını ve branşlarını insanlığa hediye ederek saygınlık kazanabilir.

Bu yolda atılacak adımlar, olimpiyatlarda madalya kazanmaktan daha değerli ve kalıcıdır.

Bilerek veya bilmeyerek çocuklarımızı spora yönlendirirken, sporun onların değerlerini yitirmesine yol açmamasına dikkat etmek zorundayız.

Zira; zorunlu diyerek seçilen kıyafetler, bir müddet sonra yavrularımızın hayatlarını yönlendirecek, manevi değerlerinin yıpranmasına neden olacaktır.

Sonra da düşündükleri gibi yaşayamazlarsa, yaşadıkları gibi düşünmeye başlayacaklardır.

Sporun kültürel sömürü aracı olmasına izin vermemeliyiz…


Yazarın Diğer Yazıları