‘Nikahsız Hayat’, ‘Nesli Koruma’ Temel İnsan Hakkının İhlalidir

Toplum bir haftadır, Sayın Başbakan’ın aynı evi kızlı-erkekli  paylaşanların denetlenmesi ile ilgili   açıklamasına kilitlendi. Sanki dünyada ve Türkiye’de konuşulacak başka bir konu veya olay yokmuş gibi…

Basının bir anda gündem değiştirilebilmesi demokrasinin yumuşak karnıdır. Siyasi liderler zaman zaman bunu kullanırlar. Sayın Başbakan bu konuyu “gündem değiştirmek için mi?” ortaya attı bilmiyorum. Ama eğer öyle değilse çok yersiz, zamansız, plansız ve “dayanağı sağlam olmayan”  bir açıklama.

Elbette, nikahsız birlikteliği toplumun ve ahlak sahibi hiçbir insanın tasvip etmesi mümkün değil.

Ama, aynı evi paylaşanların denetlenmesi, hukuk devleti , anayasa, kanuni düzenleme, Türkiye’nin imza koyduğu uluslararası anlaşma ve hukuki metinlerle güvenceye alınmış  ”özel hayat alanına” müdahale anlamı taşır.  Böyle bir uygulama ile gerek içte,  gerek dışta malum çevrelere önemli bir koz verilmiş olur.

Zira; hem AB’ye girmeye can atacak, bunun “medeniyet projesi” olduğunu söyleyecek, AB yasalarına uyum için “zinayı suç olmaktan çıkaracak” , hem de aynı evi nikahsız paylaşanlara karşı çıkacak,  toplumun ahlak anlayışı ve dini değerlerini  de referans göstereceksiniz.  Her ikisini birden savunmak açık çelişki ve tarihi yanılgıdır.

AB’ye girmeyi bir medeniyet projesi olarak kabul etmek, topluma buna göre yön ve şekil vermekle, toplumumuzun ahlak anlayışı ve dini değerleri  elbette örtüşmez. Bugün örtüşmüyor, gelecekte de örtüşmeyecek.

Hatta, toplumsal değerlerimiz geri plana itilip, Batı kültürü hakim oldukça “koluna sevgilisini takarak istediği gibi yaşamayı” özgürlük olarak gören gençlere “reşittir” diye aileler de karışamayacak, iki medeniyet arasında sıkışmış aileler ile gençler yakın bir gelecekte daha büyük “kuşak çatışmaları” yaşayacaklardır.

Batıda olduğu gibi, bizde de  eşcinsel ilişki ve evliliğin”  hak ve özgürlük olarak savunulması, bunun için gösteri  ve yürüyüşler yapılması yakındır.

Hem AB kriterlerini esas alıyor, hem de nikahsız birliktelikten rahatsız oluyorsanız sizde “kafa karışıklığı ve fikri aidiyet problemi” var demektir. O zaman acilen “safınızı  belirleyin ve kafa karışıklığınızı giderin”  tavsiyesinde bulunmak zorundayım. Çünkü; bir zihinde birden çok doğru ve inanç olmaz.

Hukuk, bir hayat tarzı formudur. Batılı hayat tarzına Batı hukukunu referans alarak karşı çıkamazsınız.

“Kızlı-erkekli  aynı evde kalanlar, devletin özel hayata müdahale etmemesi hak ve hürriyetini,  -sınırları dışına çıkarak- genel ahlakı, genel güvenliği  tehdit etmek için kullanıyorlar. Devlet olarak hakkın özüne zarar vermeyecek biçimde gerekli tedbirleri alıyoruz” derseniz, bu izah mevcut hukuk sistemi içinde anlaşılabilir.

 İslam’ı ve onun ilkeleriyle yoğrulmuş toplumun ahlak anlayış ve değerlerini referans alır, “İslam’da       NESLİ KORUMA hakkı, hayat hakkı, din seçme, inanma, onu yaşama hakkı, aklı koruma hakkı, malı koruma hakkı vazgeçilmez beş temel haktır. Temel haklar herkes içindir ve herkese karşı korunur. Zina, enses ve eşcinsel ilişkiler  vb. nesli bozduğu , nesli koruma temel hakkını ihlal ettiği için  yasaklar ve denetlerim” derseniz, o zaman medeniyet özlerimize , fıtrata, hakka, hakikate  uygun bir dayanağınız olur ve bu millet sizi alnınızdan öper.

Son iki yüz elli yıldır tüm toplumsal, sosyal ve siyasi sorunlarımızın temelinde bu kafa karışıklığı var.

Batılı mıyız, Doğulu mu? Referansımız Batılı değerler mi, İslam mı?

Bu hayati kararı veremezsek sorunlarımızı  çözmek bir yana, hep sorunlarla boğuşuruz. 

Bu hayati tercihi yapamazsak bu olayda olduğu gibi en haklı olduğumuz hususları savunurken sağlam dayanağımız olmaz veya temelsiz  dayanaklar  da ayağımıza dolaşır.

 Hak ve doğru, ancak Hak’ka dayanarak savunulabilir…


Yazarın Diğer Yazıları