İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE BATI’NIN TATLI SÖZÜNE KANMAK

Hükümet 11 Mayıs 2011'de imzaladığı İstanbul Sözleşmesi'nden çekildi.

Yaptığı yanlıştan dönerek çok hayırlı bir iş yaptı.

İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmak için çok neden var. Tamamını ele almak bu yazının sınırlarını aşar.

Ama sözleşmede bir "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kavramı var ki; akıllara zarar.

Yani kişi istediği cinsel tercihte bulunabilecek. Cinsel tercihlerinden dolayı kınanamayacak.

Peki cinsel tercih kavramı içine neler giriyor?

"Lezbiyen”lik (kadın kadına ilişki), "Gey”lik (erkek erkeğe ilişki), "Bioseksüel”lik (hem erkek hem dişi olabilen eşcinsel erkek), "transseksüel”lik (kendini fiziksel cinsiyetine ait hissetmeyip farklı cinsiyet kimliği benimsek)

Kısaca LGBT olarak adlandırılan bu sapıklıklar cinsel tercih kavramına giriyor.

İşte İstanbul Sözleşmesi ve sözleşmedeki "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kavramı bütün bu sapıklıklara özgürlük tanıyor bunları yasallaştırıyor.

LGBT dernekleri rahatça her türlü faaliyette bulunabiliyor, yayın ve gösteri yapabiliyor.

Nikâh akdi ile kutsal bir evlilik birlikteliği içinde yaşayan eşlerle aynı haklara sahipler.

Hal böyle olunca bir sonraki adım, bunların resmen evlenmesine izin vermek olacaktı.

Eşcinsel evlilik şu anda dünya genelinde 28, Avrupa genelinde 16 ülkede yasaldır.

Türkiye'yi de bu Luti kavimler arasına katmanın ilk adımıydı İstanbul Sözleşmesi.

Allaha şükür ki; Türkiye İstanbul Sözleşmesi'nden çekildi.

Ama, asıl görev ve sorumluluk şimdi başlıyor.

Peygamberimiz (SAV) Veda Hutbesi'nde "Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim… Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır.” Buyurmaktadır.

Kadını erkek ile eşit konuma getiren, onlara haklar tanıyan, "cennet annelerin ayakları altındadır” diyen yüce dinimizin bu husustaki ahkamına dayanan uluslararası hukuk tekniğiyle bir sözleşme yapılmalıdır.

Bu sözleşme Türkiye'de yürürlüğe sokulmakla kalmayıp, insanlığın emrine sunulmalıdır.

Yüce dinimizin kadın ile ilgili ayet ve hadisleri esas alınarak genç nesiller eğitilmeli, hatta bu konu okullarımızda ders olarak okutulmalıdır.

Bu konuda atılacak yerli-milli-İslami adımlar, yerli ve milli savaş sanayiindeki atılımlardan daha önemlidir.

Bizi horlayan, küçümseyen, her fırsatta düşmanlık yapan Batı ile daha ne kadar yol arkadaşlığı yapacağız?

Avrupa birliği dahil Batı'dan uzaklaşmanın milli ve manevi değerlerimize sarılmanın, her yönden İslam Alemi'ne liderlik etmenin vakti çoktan geldi de geçiyor bile…

Bilge Kağan'ın "Çin'in tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin!" nasihatini tutmayan Türk Milleti, şimdi Çin zulmü altında inim inim inliyor.

Avrupa'nın, "tatlı sözüne" kanmayı bırakmazsak, korkarım ki sonuç farklı olmayacak!


Yazarın Diğer Yazıları