Anlatacağım olay Çanakkale deniz idaresi kayıtlarındaki bir belgeden alınmıştır.
Yıl 1895. Abdülhamid Han dönemi.
Yahudi bir tüccar, gemisini Çanakkale açıklarına demirler. Amacı gemisinin gıda ihtiyacını karşılamaktır. Osmanlı’ya duyduğu kin nedeniyle vergi ödemek istemez. Tayfalarını filikalarla gizlice Çanakkale pazarına gönderir.
Tayfalar pazardan un, bulgur, pirinç, bakliyat gibi gerekli gıdaları alırlar. Gemiye götürmek için filikalara yüklerken sahil güvenlik tarafından yakalanırlar. Gerekli sorgu sualden sonra durum anlaşılır.
Sahil güvenlik görevlileri , tayfalardan bu gıdaları nerelerden aldıklarını göstermelerini ister. Gösterirler. Görevliler, tayfaların alışveriş yaptığı her esnaftan ödedikleri bedellerin yüzde onunu geri alır.
Görevlilerle tayfalar sahile dönerlerken tayfalar ,“ demek ki Müslüman esnaflar bizi kazıklamış, görevliler de haraçlarını topluyor” diye içlerinden geçirirler.
Sahile döndüklerinde görevliler ,esnaftan geri aldıkları paranın tamamını tayfalara verince neler olup bittiğini anlamayan tayfalar sorarlar.
Görevliler “Devletimiz, uluslararası ticareti teşvik etmek için tüccarların ticaret gemilerine sattığı mallardan kar almaz. Onlara bu satışlardan elde edecekleri karı devlet öder. Size mal satan esnaflar, sizi sivil vatandaş zannettikleri için yüzde on karla mal satmışlar. Fazla ödediğiniz yüzde onu alıp size iade ettik. Mesele bundan ibarettir” derler.
Tayfalar şaşkınlıktan donakalırlar.
Gemiye dönerler. Olup biteni kaptana ve diğer gemi personeline anlatırlar. Herkes şoka girer.
Kaptan emir verir. Demir alın. Çanakkale limanına yanaşırlar. Karaya çıkarlar.
İlk işleri müftüyü bulmak olur.
Şehadet getirirler ve hep birlikte Müslüman olurlar.
Gelelim günümüze:
Azerbaycan’ın bağımsızlığını yeni kazandığı yıllardır. Azeriler anavatan Türkiye’ye ve Türk kardeşlerine kavuşmanın heyecanını yaşamaktadırlar. Bir Azeri tüccar, İstanbullu bir tüccara kereste satar. Türk tüccar, “satış bedelini resmiyette az gösterelim. Aksi halde çok vergi öderiz” diyerek Azeri tüccarı ikna eder. Satış bedeli onda bir oranında gösterilir. Gemilerle mal gelir. Resmi satış bedelinden havale gönderilir. Kalan parasını isteyen Azeri tüccara parası ödenmediği gibi hakaret edilerek dışarı atılır. Azeri tüccar sükutu hayale uğrar.
İki çarpıcı örnek. Nereden nereye gelmişiz?
Mesele, hangi partiye oy verileceği veya verilmeyeceği meselesi mi? Ahlak meselesi mi?
Çağdaşlık yaldızlı demokrasi, vergi kaçakçıları ve dolandırıcılar yetiştirdi.
Allah’ın koyduğu sistem uygulanmaz, insan İslam ahlakı ile boyanmazsa, Dünyanın en güzel anayasası yapılsa da o toplumun huzurlu ve mutlu olması mümkün değildir. Mümkün olmuyor da zaten.
Ahlakın, adaletin, kardeşliğin, vicdanın ve mutluluğun kaynağı ve temeli İslam’dır.
İki olay, bir sonuç. Gayrısını siz düşünün…