‘Çocuklar Ölürken Değil, Uyurken Susulur’

Gazze!...

Peygamberler diyarı!.. İmam Şafiî'nin doğduğu kutsal mekan!.. Kurak toprakların vahası! Kahraman Selahaddin'in Haçlı sürülerine yar etmediği nazlı sevgili!.. Yavuz’un sancağı! Hac yolumuzun durağı!.. Masum, mazlum müslümanların vatanı!..                                   

Zalimler, vahşiler, haydutlar elinde öksüz ve yetim mi kaldın?

Semalarını şafak kızıllığı aydınlatmadan yeni bir güne füze, bomba ve top alevleriyle mi uyanacaktın?

Hala insanlık kırıntısı olabileceği umuduyla dünyadan bir tepki, bir karşı çıkış, bir haykırış mı beklersin?

Yok oluşunu dünya mı seyrediyor?

“İnsanlar ve çocuklar ölürken değil, uyurken susulacağını” öğrenememiş kara vicdanlılar seyrederler!

Zira; tarih, Nemrutlar, Firavunlar, Kisralar, Ebu Cehiller, Stalinler gördü.

Ama insanlık, tarihin hiçbir döneminde bu kadar insanlıktan uzaklaşmamıştı.                       

 Çıkarının dışında hiçbir değer taşımayan vahşi bir müesses nizamın hakimiyetine girmemişti.

Tarihin ünlü zalimlerinin bile yanlış da olsa idealleri, kuralları, kendilerine göre raconları vardı.

İsrail uyguladığı devlet terörü ve soykırımla insanlıkla uzaktan yakından alakası olmadığını gösterdi.

Gazze’ye bomba düştükçe sevinç çığlıkları atanlar insan değil hayvan bile olamazlar.

                       Konuşan, acıları anlatan vahşet fotoğrafları karşısında kelimelerin yetersiz kaldığını biliyorum.

Batı bu zulmü destekleyerek köpekliğini gösteriyor. Zira; havlamak ve ısırmak köpeklerin doğasıdır.

Bu zulmün en önemli sebebi Müslümanların parçalanmışlığıdır. Bu zulüm, tüm İslam âleminin gözleri önünde yaşanıyorsa şu sorular üzerinde derin derin düşünülmesi gerekir:                                               

Komşusu açken tok yatamayan bizler, din kardeşi öldürülürken nasıl rahatça uyur olduk?

Gazze'de bebekler, yaşlılar, kadınlar, anneler öldürürken soykırım ile bir nesil yok edilirken seyreden çaresiz, uyuşuk bir toplum haline geldik?                                                                                    

Nefsâni tartışma ve çekişmeleri bırakmak için daha kaç musibet yaşayacağız, kaç bin can ölecek?...

Bu zulmün vebali hepimizin boynunda iken ibadetlerimizi rahat ve huşû içinde yapabiliyor muyuz?

Bizi, Allah’ın ipine sarılmaktan, zulme beraber göğüs germekten ve karşı durmaktan alıkoyan ne?

Allah’ı, dini, kıblesi bir olan bizlerin birlik olmasını engelleyen, bizi şeytana yenik düşüren nedir?

Ağlamak, slogan atmak, bayrak yakmak, zalimlere beddua etmek, zulmü engellemiyor.

Allah’ım! bizi, aç oldukları halde, yemeğini Muhacir kardeşine yediren Ensar’ın ahlâkıyla ahlâklandır.

Müslümanların derdiyle dertlenmeyen onlardan değildir.”(Buhârî, Müslim) Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz?” (Tevbe, 52) emirlerine tabi kıl.

Ey Gazze! Ey nazlı sevgili!                                                                                                            

Sen ağlama, dayanamam.                                                                                                

Senin için bir şey yapamadık, yapamıyoruz!..                                                                                                         

Tüm imkanlarımızı budamışlar.

Tek yapabildiğimiz dua etmek. Gönülden ve gizlice... Sakınarak ve umarak... Israrla ve devamlı...

“Çocuklar ölürken değil, uyurken susulur"                                                                                                                   

Bugün imtihan günü!.                                                                                                                                              

Şimdi zulme karşı çıkma, olanca gücümüzle haykırma zamanıdır.                                                                                                                                                                            

 


Yazarın Diğer Yazıları