“Ala Bufaloyu Feda Etmek”

Ormanlar kralı Aslan bir gün bufalo  reisine gider.  “Sizinle yıllardır savaş içindeyiz. Bundan siz gibi ben de rahatsızım. Barış yapmak istiyorum” der. Bufalo reisi şaşırır, fakat umutla Aslan’a  şartını sorar. Aslan “şu ala bufalo çok semiz. Onu bana verin. Bir daha size dokunmayacağım” diye söz verir.

Bufalolar  toplanıp, istişare ederler. “Her yıl binlercemiz doğuyor. Bir bufalodan ne çıkar. Aslanla dost olur, rahat yaşarız” derler ve ala bufaloyu verirler. Aslan bir güzel karnını doyurur. Ama bir hafta sonra acıkır.

Bufalo  reisine tekrar gider: “Ala bufaloyu verdiniz. Size dokunmayacağıma söz verdim. Ama şu sarı bufalo var ya! Onu gördükçe iştahım kabarıyor. Sözümü tutamayacağımdan korkuyorum.  Onu da  verin. Başka  bir şey  istemiyeceğim” diye yemin eder. Ama aslanın istekleri hiç bitmez.

Bufalolar birlik olup savaşmak yerine ” ala bufaloyu verdikleri gün” kaybettiklerini anlarlar. Ama artık iş işten geçmiştir.

Biz, demokrasi kılıfıyla siyasi kamplara bölündüğümüz ve  din kardeşliğimizi feda ettiğimiz gün kaybettik

Allah’ımız, kitabımız, kıblemiz, vatanımız ve bayrağımızın bir olduğunu, müslümanların  kardeş olduğunu unutturdukları, dini, siyasi, etnik yüzlerce gruba ayırdıkları, başımıza tartışmasız itaat edilecek! bekçi liderler dikerek bizi kontrol ettikleri,  amaçlarını bizi birbirimize düşürerek gerçekleştirdiklerini  fark etmediğimiz gün kaybettik.   

Kırım Hanı Tatar Giray Han gururuna yenilip “Osmanlı Tatar kıymetin bilsin” diyerek  J.Sobiyeski’yi  tutmadığı, ordu iki ateş arasında kaldığı gün İkinci Viyana kuşatmasını kaybettik. Tatar Giray Han yüzünden Kırımlı kardeşlerimiz çok acılar çekti. Son gelişmeler Kırım’ın çilesinin bitmediğini gösteriyor.

 İttihatçıların Osmanlı’yı yıkmak için Batılılar ve  Yahudilerle ile birlik olup, tek müslümanın olmadığı bir heyetle  Abdülhamid’i tahttan indirdiği gün savaşı kaybettik.

Papalığın varlığının Batı demokrasisine engel olmadığını, Hilafeti kaldırarak elimizle “İslam alemindeki nüfuzumuzu” yok etmemizin aslana verdiğimiz “ala öküz” olduğunu anlamadığımız gün  kaybettik.

Kurtuluş Savaşı’nda yendiğimiz düşmanların rejimini alarak inanç köklerimizden koptuğumuz,  Lozan’ı imzaladığımız, Batı’yı dost edindiğimiz, yendiğimizi zannederek, yenildiğimizi anlamadığımız gün kaybettik.

Harf inkılabıyla dünyaya örnek ve önder olmuş medeniyetle  ve geçmişimizle bağlarımızı bir anda kopararak “babasız yetim, annesiz öksüz” kalmanın yalnızlığını yaşadığımız gün kaybettik.

27 Mayıs İhtilali’nde seçtiğimiz iktidarı savunamadığımız, mazlumun yanında duramadığımız Menderes ve arkadaşlarını kurban verdiğimiz zaman kaybettik.

Milli iradeyi hiçe sayan, başörtü zulmü yapan 28 Şubat darbecilerine karşı çıkmak bir yana, onları “başörtü teferruattır” fetvasıyla destekleyen veya sessizlik içine gömülen bir bölünmüşlüğü içine sindiren,  kardeşlik duygularıyla kenetlenemeyen müslümanlar haline getirildiğimiz zaman kaybettik.

Amacının İslam’a hizmet olduğunu söyleyen Hükümet ile Cemaat arasında  17 Aralık ile başlayan “kaset savaşlarının” bir sonuç olduğunu, asıl savaşın müslümanların kamplara bölünmesi olduğunu anlamadığımız  zaman kaybettik.

Muhalefet partilerinin, Hükümet-Cemaat savaşında “Hükümetler seçimle gelir seçimle gider.  Komplo ile düşürülemez. Aksi halde hükümet olursam aynısının  bana da yapılmasına kapı açmış olurum.” diyebilme erdemini gösteremediği, krizden nemalanmaya çalışma çıkarcılığını gösterdiği zaman kaybettik.

Allah, Kur’an, Vatan, Bayrak, Millet baki, Hükümetler, şahıslar, partiler fanidir.

Kardeşliğimiz ve erdemlerimizden taviz verdikçe Aslan her zaman içimizden bir bufalo’yu yiyecektir.

Ancak “Müslümanlar kardeş olunca” ayağa kalkarız. Zira “ yiğit düştüğü yerden kalkar. “

 

 


Yazarın Diğer Yazıları