PİYASALARDAKİ FİYAT KAVRAMINI ÖLDÜRDÜLER…

PİYASALARDAKİ FİYAT KAVRAMINI ÖLDÜRDÜLER…

İktisatçıların en tedirgin olduğu mevzulardan birisi piyasa mekanizmasının öngörülebilirliğini bozacak fiyat olgusunun öldürülmesidir. Ne yazık ki pandemi süreciyle birlikte arka arkaya yaşanan yangınlar, sel baskınları. Depremler, yüksek enflasyon, küresel ölçekli krizlerle birlikte; otomobil servislerinden gayrimenkul kiralamalarına, otellerden restoranlara, gıda ürünlerinden temizlik ürünlerine, kafelerden eğlence merkezlerine kadar; alıcıyla satıcının karşı karşıya geldiği her alanda herkesin kafasına göre takıldığı fiyatlama davranışlarının yaşandığı ilginç zamanlardan geçiyoruz. Bu durumun temel nedeni alıcılar tarafındaki gelir dengesi arasındaki uçurumun yıllara sari olarak kapatılması mümkün görünmeyen bir şekilde artmış olmasıdır. Şöyle ki; aylık geliri 100 bin liranın üzerinde olan birisiyle, aylık geliri 15 bin lira olan birisinin yüksek fiyatlar karşısında gösterdiği tepki aynı değildir. Aynı hizmeti alan 100 bin lira skalasındaki grup çoğu zaman fiyatlara tepki göstermeden ödeyip geçerken, 15 bin lira skalasındaki gurup kara kara düşünmektedir. Satıcılar en yüksek fiyatı ödeyebilme kapasitesine sahip olanla, en düşük fiyatı ödeme gücüne sahip olanlar arasında hangi fiyatı tutturabilirlerse onu dillendirmektedir. Bu meseleyi birkaç örnek üzerinden açıklamak konunun ehemmiyeti açısından daha önemli olacaktır.

Örnek-1: Rutin bakımı gelen bir aracın, değiştirilecek parçaları aynı, parçaların markaları aynı olduğu halde aracın resmi servisindeki bakım fiyatı 13.750 lirayken dışarıdaki özel servisteki bakım fiyatı 2.500 liradır.

Örnek-2: Bir diş macununun gramajı aynı, markası aynı olduğu halde; yaygın marketlerdeki indirimli fiyatları: birinci marketteki satış fiyatı 109 lira, ikinci marketteki satış fiyatı 177 lira, üçüncü marketteki satış fiyatı 195 liradır.

Örnek-3: Bu defa durum biraz daha farklı; aynı günde aynı markanın aynı ürünü olan 750 gramlık süzme beyaz peynirin, aynı yaygın marketin birinci şubesindeki fiyatı 139 lirayken, ikinci şubesindeki fiyatı 122 liradır.

Görüldüğü gibi fiyat artışında aynı marketin şubeleri de birbirleriyle yarışıyor. Örneklerden de anlaşıldığı üzere, ticari ahlak düşüklüğünün enflasyondan daha hızlı arttığı bir dönemde her şeyi devletten beklersek karşılaşacağımız sonuç budur. Elbette ki devlet üzerine düşenleri yapmak zorunda ama bu mesele tek başına devlete havale edilemeyecek kadar önemlidir. Tüketiciler olarak aldığımız her ürünün her hizmetin fiyatlarını sorgulamak ve yüksek fiyatlara tepki göstererek, satıcılara müşterilerin kral olduğunu yeniden hatırlatacak toplumsal bir hareket başlatmalıyız.
Mal ya da hizmet üretip pazarlayanlar(istisnalar hariç olmak üzere) bu şekilde devam ederlerse; sadece turizm sektörünü Yunanistan'a kaptırmakla kalmayacaklar diğer sektörlerde de kepenklerini kapatmak için sıraya gireceklerdir.

Bu arada devlet özellikle turizm ve diğer sektöründeki atıl tüm teşvikleri gözden geçirmelidir. İş dünyasındaki bazı kesimlerin; kendi kursularını gidermek, yönetimsel hatalarını düzeltmek yerine en küçük krizlerde bile sürekli olarak devletten bir şeyler bekleyen ağlak numaralardan vazgeçerek asıl işlerine daha fazla odaklanarak fiyat istikrarının sağlanmasına yardımcı olmalılar.

Son zamanlarda özellikle gıda sektöründe; domates, salatalık, soğan gibi gıda ürünlerinde fiyatları yükselmek için ellerindeki ürünleri sağa sola döken vidan yoksunları hiçbirinizin yatacak yeri yok bilin isteriz…


Yazarın Diğer Yazıları