“Ver Korkuyu” Değil; “Ver Coşkuyu”
RİM’İN DEDESİ
VATAN VE İSLAM ŞAİRİ
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
İNGİLİZLER VE HİNDİSTAN’IN KARANLIK TARİHİ
‘DİNDE ZORLAMA YOKTUR’ U NASIL ANLAMALIYIZ?
TÜRKİYE VE SURİYE: DAHA GÜZEL GÜNLERE
Batılı eğitim sistemi ne zaman iflas eder?
Araç satışında yetki belgeli esnafımız bu sistemden muaf olsun
Ticari ahlaksızlık enflasyondan daha hızlı yükseliyor
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
ÖZGÜRLÜĞE SELAM SURİYE
Oynamak İstemeyenler Varsa İsteyenler Oynasın
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -2-
Nasrettin Hoca’nın İzinde:AKŞEHİR
Merhaba Yeni Suriye
Futbolun Yazılı Olmayan Kuralı…
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Alfa Romeo Junior
KONYALISIN ETLİEKMEK
Kanaatim o yöndedir ki cumhuriyet kurulalı “üstad” kelimesini hakkıyla taşıyan nadir şahsiyetlerden biridir Üstad Cemil Meriç. O, Doğulu kalabilirken Batılı olabilmeyi(bu tabiri beğenmesem de) becermiş ender şahsiyetlerden biridir. Eserlerinde onun Doğu kültürüne vukufiyetini görürken Batı kültürü hakkındaki engin bilgisine de şahit olursunuz. Ayrıca Batılı olacağım diye aslını inkâr etmiş bedbahtlardan asla olmamıştır. Zira o bilir ki Batılı olmak diye bir tabir hakikatte yanlıştır. Doğulu biri yahut bir ülke Batılı olamaz. Hani arabesk tabirle “Batılı olunmaz Batılı doğulur”. Aynı şey Doğululuk için de geçerlidir. Peki o halde ne olunur? Bizler için aslolan Doğu kültürünü yaşarken Batı medeniyetinden hayatı kolaylaştırmak için parçalar almaktır. İşte Cemil Meriç eserlerinde bu husus üzerinde durur. Batının dilini, dinini, yaşayışını yani kültürünü almak zorunda değiliz, doğru olan bu değildir. Doğru olan onun medeniyetini almaktır der. Ziya Gökalp da (âlp şeklinde ince okunmaz) kültür ve medeniyet için şu ilginç tarifi kullanıyor: “Kültür değiştirilemeyecek olan, medeniyet değiştirilebilecek olandır.” İşte Cemil Meriç değiştirilebilecekleri çok başarılı bir şekilde değiştirirken değiştirilemeyecek olan mukaddesat dediğimiz şeyleri değiştirmemiş, manevi mahremlerimize el değdirmemiştir. Bakın şiirsel ifadeleriyle neler diyor bu hususta: ““Bir çağın vicdanı olmak isterdim; bir çağın, daha doğrusu bir ülkenin. İdrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim. Muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim; kelimeden, sevgiden bir köprü... Ben bu mazlum medeniyetin sesi olmak istiyorum...”
Üstadın eserlerinde beni kendine âşık ettiren iki hasleti var: bilgeliği/bilgililiği ve ifadelerindeki şiirselliği. Önce bilge ve bilgiliği ile başlayalım. Bilgedir zira ahlaklı ve olgun bir duruşu, konuşması vardır. Hikmet sahibidir. Ortak akıl sahibidir. Fikirlerinin herkes tarafından kabul edilirliği yüksektir. Bilgilidir. Ama öyle böyle değil. Hem Doğu kültüründen hem Batı kültüründen fevkalade iyi anlar ve onları eserlerinde ilmek ilmek örer. Birbirlerine çok iyi katıp harika lezzetler sunar okuyucusuna. Onu okuyan kişi mutlaka yeni bir şeyler öğrenir. Kim olursa olsun. Hiç duymadığı insanlar, eserler, bilgiler serer önüne. Gelelim şiirselliğine. Bana göre düz yazıyla en güzel şiir yazan kişidir Üstad. O, eserlerini öylesine güzel yazar ki bir roman yahut ansiklopediden bile bahsederken şiir okuyormuş hissi uyandırır sizde. Dili sizi alır gider. Duygulanırsınız. Hislerinizin teline mızrap vurulur. Şairseniz şiir yazma hissiyatınız uyanır. Değilseniz pişmanlık hissiyatınız… Cemil Meriç Beyin fakirde uyandırdığı başlıca duygulardan biri de okumaya olan aşkıdır. Üstada göz doktoru “Okumaya devam etme, yoksa kör olacaksın!” uyarısında bulunmasına rağmen ileri derecede bulunan miyop ve hipermetropuna rağmen okumaya devam ediyor ve sonuçta ne yazık ki doktor haklı çıkıyor. Ancak Üstat okumak zorunda olan bir insan. Aydın olmanın mecburiyeti yahut aydın olmanın kefareti. Kör olmasının ardından talebelerine kitap okutuyor ve kitap aşkı bu sefer kulak ile devam ediyor. Ne büyük, ne yüce bir davranış. Türk insanı yapmadığı için ödenmiş ne büyük bir kefalet. İşte Üstadın hayranlık uyandıran cümlelerinden ancak birkaç tanesi. Denizden ancak kabımız kadar alabiliriz.
Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: kültür.
Yığın düşünemez, maruz kalır. Nezleye yakalanır gibi tutulur bir fikre. Ateşi yükselince aslanlaşır, nöbet geçirince her mukaddesatı unutuverir.
Zavallı insanlarım. Karanlığa o kadar alıştınız ki, yıldızların ışığı bile rahatsız ediyor sizi. Düşünen insanın uyuz köpek gibi kovalandığı bir ülkede düşünce adamı nasıl çıkar?
Bu ülkede sağcı-solcu yoktur, ilerici-gerici yoktur; namuslu ile namussuz vardır. Siz namuslular safında yer alınız.
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
SURİYE’DE YAŞANANLARIN TAHLİLİ
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
ÖLDÜRÜLEN BİR ÖĞRETMEN VE BİR EĞİTİM SİSTEMİ
İSLAM DÜNYASI NEDEN DÜZELMEZ VE NASIL DÜZELİR? -2-
İSLAM DÜNYASI NEDEN DÜZELMEZ VE NASIL DÜZELİR? -1-
CHP NEDEN İKTİDAR OLAMADI, OLAMIYOR?
İSLAM DÜNYASI NEDEN GERİ KALDI?
TAYYİP ERDOĞAN MI KAZANDI, MUHALEFET Mİ KAYBETTİ?
BİR DEVLETİ KİM YÖNETİR?