“Ver Korkuyu” Değil; “Ver Coşkuyu”
RİM’İN DEDESİ
VATAN VE İSLAM ŞAİRİ
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
İNGİLİZLER VE HİNDİSTAN’IN KARANLIK TARİHİ
‘DİNDE ZORLAMA YOKTUR’ U NASIL ANLAMALIYIZ?
TÜRKİYE VE SURİYE: DAHA GÜZEL GÜNLERE
Batılı eğitim sistemi ne zaman iflas eder?
Araç satışında yetki belgeli esnafımız bu sistemden muaf olsun
Ticari ahlaksızlık enflasyondan daha hızlı yükseliyor
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
ÖZGÜRLÜĞE SELAM SURİYE
Oynamak İstemeyenler Varsa İsteyenler Oynasın
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -2-
Nasrettin Hoca’nın İzinde:AKŞEHİR
Merhaba Yeni Suriye
Futbolun Yazılı Olmayan Kuralı…
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Alfa Romeo Junior
KONYALISIN ETLİEKMEK
II. Meşrutiyet döneminde milliyetçilik cereyanının alevlenmesi ile birlikte ezanın ve ibadet dilinin Türkçe olması hususunda sesler yükselmeye başladı. Bu görüşü ilk olarak ortaya atan da dönemin milliyetçiliğin gür sesi Ziya Gökalp'tır. O, 1918'de yazdığı "Vatan” şiirinde bu husustaki görüşlerini şöyle dillendiriyordu: "Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur / Köylü anlar manasını namazdaki duanın. / Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'an okunur. / Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüda'nın. / Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!” Hâlbuki 1908 senesinde yazdığı bir başka şiirinde ise Osmanlıcılık fikriyle ezanın asli halinden aldığı feyzi dizelere şöyle döküyordu: "Okunurken ezan sanır her vicdan / Cebrail'dir gelmiş Bilâl ağzından / Bütün İslâm ümmetine seslenir…”
Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte 1928 yılında Atatürk'ün isteği üzerine Darülfünun müderrisi İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) tarafından ilahiyat fakültesi meclisinde görüşülmek üzere bir ıslahat tasarısı hazırlanır. Bu tasarının 3. Maddesinin 1. Bendinde ibadet dilinin Türkçe olması vardı. Gelen tepkiler üzerine tasarı geri çekildi. 1932 yılına gelindiğinde ise bizzat M. Kemal Paşa'nın fikri, yaptırdığı çalışmaları ve özel takibiyle Türkçe ezan düşüncesi hayata geçiriliyordu. Osman Nuri Ergin'in"Türk Maarif Tarihi” adlı eserindeki iddiasına göre "Atatürk'ün üzerinde durmak ve başarmak istediği şeyler başlıca namazın etrafında dolaşıyor ve onun şekilleri çerçevesinde toplanıyordu. Atatürk'ün namazla ilgili düşünceleri üç noktada toplanıyordu: a) Tekbir, ezan, kamet ve salanın Türkçeleştirilmesi b) Hutbenin Türkçeleştirilmesi c) Namazın Türkçe Kuran'la kıldırılması.” Hafız Rıza Sayman hatıralarında Türkçe ibadet mevzusunda Paşa'nın hafızlara söylediklerini "İnkılâplarımın son merhalesini siz yapacaksınız hafız beyler! Sizi sultan camilerine hatip yapacağım, size sırmalı kaftanlar giydireceğim! Başka hafızlar var ki tecvitçidirler, onları bu işe karıştırmak istemem. Bana sizin gibi münevver hafızlar lazımdır! Camilerde Türkçe Kuran okuyacaksınız. İşte size birer tane Kuran veriyoruz. Evet, bu tercüme belki iyi değildir. Çünkü Arapçadan Fransızcaya ve ondan da Türkçeye tercüme edilmiştir. Bununla beraber Ankara'da daha iyi bir Kuran tercümesi yaptırılmaktadır.” şeklinde aktarır.
Ezanın Türkçeleştirilme çalışmaları esnasında metin tartışmaları yaşanıyor, Gazi'ye görüş soruluyor ve onun dediği oluyordu. Sözgelimi "Allahüekber” ibaresinin Türkçe karşılığı olarak "Allah büyüktür” ibaresi yerine M. Kemal Paşa, Ali Rıza Sağman'ın teklifi olan "Tanrı Uludur”u kabul edecektir. "Hayye ale'l-felah” cümlesinin Türkçeleştirilmesinde de sorun yaşanmış ve "Haydi kurtuluşa” diye çevrilmesi gerekirken M. Kemal Paşa'nın emri ile İstanbul'daki Kurtuluş semti ile karıştırılmasın veya ona atıf yapılmasın diye "Haydi Felaha” şeklinde tam olarak tercüme etmeden çevrilmişti.
Türkçe ezanın bestesi üzerine çalışılırken geçici olarak ezanın asli şeklinde okunmasına müsaade edildi. Nihayetinde biten çalışmalarla 3 Şubat 1932 günü Kadir gecesinde Ayasofya Camisi'de düzenlenen programda resmi olarak Türkçe ezan okundu ve radyodan canlı yayınlandı. Türkçe Ezan metni şu şekildeydi:
"Tanrı uludur
Şüphesiz bilirim, bildiririm Tanrı'dan başka yoktur tapacak
Şüphesiz bilirim, bildiririm Tanrı'nın elçisidir Muhammed
Haydi namaza
Haydi felaha
Tanrı uludur
Tanrıdan başka yoktur tapacak”
Sadece Türkçeleştirilen ezan değildi. Kamet, sala ve tekbirler de Türkçe okunmak zorundaydı. Ancak halk hiçbir zaman bu yeni ezanı benimsemedi. Bir nevi pasif direniş göstererek ezanı asli şekliyle ceza verilmesi mümkün olmayan çocuklara ve meczuplara okuttu. Bazen de önce Türkçesini sonrasında ise alçak sesle aslını okudu. Türkçe ezan okumayanlar 526 sayılı kanuna dayanarak hapis ve para cezası ile cezalandırıldılar. Camilerin kapısında polis ve jandarma bekler oldu. Arapça ezan okuyanlar derhal derdest edilip bilinmeyene götürüldü. Dayaklar atıldı, kanunda belirtilen cezaların 3-4 katı verildi ve bazı kişiler de akıl hastanelerine kapatıldı.
1950 yılına gelindiğinde 18 yıldır süren Türkçe ezan Demokrat Parti'nin işbaşına gelmesi ile birlikte nihayet asli şekline döndürülüyordu. Ezanın serbest bırakılması ile halk büyük sevinç yaşıyor ve camilerden çifte ezanlar ve salalar okunuyordu. Halk hasret kaldığı ezanı dinlemek için camilerin etrafına doluşuyor, sevinçten oldukları yere şükür secdeleri yapıyordu. Bütün ülkede şükür kurbanları kesilmiş, hükümete ve meclise tebrik telgrafları çekilmişti. 1960 ve 1980 darbelerinde Türkçe ezan tekrar gündeme gelmiş lakin azınlığın aklındaki bu fikirler tekrar hayat bulamamıştır.
Ancak bu tek parti zulmünün bittiğini sandığımız şu günlerde bu muzır kurt hala bazı beyinleri kemirmekte ve tekrar hayat bulmak için çalışmaktadır. Türkiye'nin bunlarla uğraşacak ne gücü, ne zamanı ne de imkânı vardır. Namazda gözü olmayanın ezanımızda da gözü olmasın lütfen. Selam ve dua ile…
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
SURİYE’DE YAŞANANLARIN TAHLİLİ
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
ÖLDÜRÜLEN BİR ÖĞRETMEN VE BİR EĞİTİM SİSTEMİ
İSLAM DÜNYASI NEDEN DÜZELMEZ VE NASIL DÜZELİR? -2-
İSLAM DÜNYASI NEDEN DÜZELMEZ VE NASIL DÜZELİR? -1-
CHP NEDEN İKTİDAR OLAMADI, OLAMIYOR?
İSLAM DÜNYASI NEDEN GERİ KALDI?
TAYYİP ERDOĞAN MI KAZANDI, MUHALEFET Mİ KAYBETTİ?
BİR DEVLETİ KİM YÖNETİR?