Türk Dizileri Kimler İçin Çekiliyor?

Bizim küçüklüğümüzde Brezilya dizileri meşhurdu. Annelerimiz çarşıda pazarda işlerini dizinin başlama saatine göre ayarlarlar, sonra koştura koştura “Geçen bölüm yarım kaldı. İzabel, Ali Handro’ya ne diyecek?” diye televizyonun başına geçerlerdi. Şimdilerde ise bizim dizilerimiz dünyaca meşhur olmaya başladı. Dünyaya biz dizi ihraç etmeye başladık. Eskilerde dizilerimizin bölüm başı ederi 30-40 dolarken şimdilerde 200 bin dolara kadar çıkıyor. Buraya kadar sıkıntı yok. Gayet güzel. Hatta para ile yapamayacağımız pek çok şeyi dizilerle yapabiliriz. Amerika’nın Hollywood ile yaptığını... Yani kültür ihracatını. Peki sorun nerede? Sorun bizim için çekilen bu dizilerin bizi anlatmaması. Bu dizilerde Türk insanı yok efendim. Evine ayakkabısı ile giren kaç aile vardır Türkiye’de? Giren üç beş tanesine de Türk ailesi diyebilir miyiz? Ancak dizilerimizin pek çoğunda evlerde ayakkabı ile ahırda dolaşır gibi dolaşılıyor. Türkiye’nin yüzde kaçı saraylarda, konaklarda, boğaz kenarındaki yalılarda oturuyor? Ancak yine dizilerimizin çoğunda olaylar saraylarda, konak, villa, yalı gibi yerlerde geçiyor. İnsanların gerçekte bulamadığı yaşamı 1-1,5 saatliğine hayallerinde yaşatıyorlar. İnsanımızın bu mekânların kullanıldığı dizilere rağbet göstermesinin nedeni “Zenginler nasıl yaşıyor?” sorusunun cevabını bulabilmektir belki de? Nasıl yaşayacak sabahları Adana kebabı, öğlenleri patlıcan kebabı, akşamları da hafif olsun, gastrititleri azmasın diye de Alinazik kebabı yiyorlar. Nasıl yaşayacaklar senin benim gibi... Her Allah’ın günü kebap yenir mi? Ancak işte bizim bu bildiğimizi çoğu insanımız özellikle de gençlerimiz bilmiyor ve hayatın dizilerde anlatıldığı gibi olduğunu sanıyor. Geleceğini dizilerde gördüğü yaşantıya göre kurguluyor. Kenar mahalledeki, babasının kirasını zor ödediği evinde bulamadığı bu yaşantı için her gün lanetler yağdırıyor. Babasına, annesine, kaderine… Devam edelim. Daha düne kadar bir dizide başörtülü bir kız hiç oynadı mı? (Bunu ilk gerçekleştiren Atv’yi tebrik ederim.) Yok haklarını yemeyelim şimdi bazı dizilerde çıkıyor başörtülü kızlar, kadınlar. Temizlikçi, fabrikada işçi, mahalledeki evinin önünde dedikodu yapan sıradan kadınlar... Allah var bunlar hep başörtülü. Ana karakterler... Asla. Peki kadınların yarısından fazlasının başörtülü olduğu bir ülkede dizilerde hep başı açık kadınların oynatılmasına ne dersiniz? Tekrar soruyorum. Bu diziler kim için çekiliyor? Bu diziler kime, kimi, nasıl anlatıyor? Bitti mi? Keşke bitseydi. Amerikan filmlerinde görürsünüz, iki kişi telefonla görüşürken biri diğerinin yüzüne telefonu pat diye kapatır. Telefonun yüzüne kapatıldığı kişi de bunu garipsemez ve işine devam eder. Zira bu Amerikalılar için normal bir şeydir. Bizde ise adamın yüzüne telefonu kapatırsanız yeniden arar bağlantı koptu diye. Bizde hadi “Allah’a emanet ol, görüşürüz, yengeme selam, işin gücün rast gelsin, hayırlı günler”gibi bir iyi niyet temennisi olmadan telefon kapatılmaz. Adamı döverler. Hatta adam yerine koyup dövmeye tenezzül etmezler. Son günlerde dizi yapımcılarımız bu büyük eksiğimizi (!) hissetmiş olacaklar ki Amerikan filmlerindeki sahneleri dizilerimize uyarlamaya başladılar. Tam konuşmanın ortasında telefonlar pat diye karşıdakinin suratına kapatılıyor. Öbürü de bir şey olmamış gibi işine devam ediyor. Allah aşkına söyleyin bizim için çekilen bir dizide böyle sahneler olur mu? “Yahu sorun bu mu, Allah başka dert vermesin.” derseniz başka soruna hacet yok zaten. Bir türlü biz olamıyoruz. Türk milletinin tarihi sürekli bir özentiyle geçiyor. Hep özenti, hep özenti. Bu özentilik şimdilerde dizilerde, filmlerde kendini gösteriyor. Hep bir Batı taklitçiliği. Nerde o bizi bize anlatan “Bizimkiler, İkinci Bahar” gibi diziler. Onlar öldü. Onların devri kapandı. Devir Batılı gibi yaşamak. Yaşasın BATI TAKLİTÇİLİĞİ. Hatta VERY YAŞA WEST.


Yazarın Diğer Yazıları