"Şehadet bir çağrıdır, nesillere çağlara" diye başlıyordu gençliğimizde dinlediğimiz bir ezgi. Metin Yüksel'i dinlerdik şehit olma hayalleri kurarak. Vatan, inanç, dava uğruna vücudumuza girerken "merhaba" diyen bir merminin sıcaklığını, dışarı çıkarken "hoşçakal" diyen kanımızın soğukluğunu hissetmek isterdik. Davası uğruna bir şey yapabilmenin verdiği huzur ve mutlulukla şehit olmayı arzulardık. Şahit olmak isterdik. Hem O'nun varlığına hem de şehadetimizden önce verdiği sözleri yerine getirmesine. Bizim şehit, olup O'nun şahit olmasını isterdik. İmanımıza ve fedakârlığımıza... Şehit olmak şahit olmak demek değil miydi zaten? Habib-i Neccar'ın şehadetinin hemen ardından “Cennete gir' denince, 'Keşke kavmim, Rabb’imin beni bağışladığını ve bana verdiklerini bir bilseydi!” (Yasin suresi 27) demişti. " demesi gibi, vazifesini tamamlamış, yükünü boşaltıp hafiflemiş bir ruhla O'nun katına uçarken armağanlarına şahit olmak isterdik. Kalbimizdeki kocaman iman ve ufacık kurşun ile... Bir anlık ufak bir acının bütün büyük acılara son vereceği anı bekler de beklerdik. Sıradan bir ölümü zül görürdük kendimize. Ne değişti? Hiçbir şey?
Yine bir şubat ayındayız. Şubat ayı şehadet ayıdır. Buram buram şehadet, ıtır ıtır cihat kokar. Gidenler mutluluğu dünyadan süzüp götürdüler. Bize de dibinde kalan hüznü ve umudu bıraktılar. Önce Şeyh Şamil şahit oldu bir 4 Şubat günü Rabb’inin nimetlerine. Medine'de, sevgilisinin yanında. Harp meydanlarında geçen ömrünü bir keskin çelik yahut bir sıcak kurşun değil çırpınan bir üveyik misali sevgiliye olan hasrete daha fazla dayanamayan kalbi nihayete erdirmiştir. Daha sonra Menemen olayı ile uzaktan yakından ilgisi olmamasına rağmen Esad Erbili Efendi bu olay bahane edilerek vuslat duasını kabul ettirme adına sevgilisine kavuşturulur bir şubat günü. Şehadet silsile biter mi? Mısır'ın efsane mücahidi Hasan el Benna, Amerika'daki Müslümanların ve bütün siyahilerin hayranlık duyduğu, birtakım beyazların da korktuğu Malik El Şahbaz, meşhur ismiyle Malcolm X, çok ve doğru konuştuğuna kanaat getirilerek susturulur. O gün Amerikalılar, takvimlerinden 21 Şubat gününün yaprağını koparmışlardı. Zalimler de şehadet ağacının olgunlaşan Malcolm X meyvesini... Metin Yüksel, Zelimhan Yandarbiyev, İskilipli Atıf Hoca şubat ayının diğer cennet meyveleridir. Hayatı mücadele ve İslam davası içinde geçen Erbakan Hoca’nın da şubat ayında vefat etmesi de manidardır. Ve Haçlı artıkları sebebiyle Diyarbakır'da, Şırnak'ta, Hakkâri’de, Mardin'de ve daha nice yerde Rabb’ine kavuşmayı ertelemeyen yiğitlerimiz... Sizleri anmadan geçer miyiz hiç? Biz sizden razıyız, Allah da razı olsun, şehadetinizi kabul etsin, şahit olduğunuz nimetleri artırsın.
Afganistan'da savaşan bir Rus generale Rusların Afganistan'da neden başarılı olamadıkları soruluyor. General bütün olayı tek cümle ile özetliyor: "Cenneti, namlularımızın ucunda görenlerle daha fazla savaşamazdık!". "Madem ölüm tek bir defa gelecek, o da neden Allah için olmasın?" Ölüm, emaneti geri almak için herkesin kapısını çalan emanetçi. Ölümü en güzel şekilde karşılamak gerek. Ayakta, dimdik... Dizlerinin üzerine çökmüş halde değil. Dosdoğru... Tıpkı ayakta ölen çınarlar gibi yahut asla baş eğdirilemeyen yüce dağlar... Unutma yiğidim, şehit olmak başını toprağa düşürmez, davanın yeşermesi için başını toprağa eker. Şehit olunca ölünmez, dirilir. Bin tohum verebilmek için kuruyan, yere düşen başak misali. Şehadet kişinin kurban olmasıdır. Kurban bayramı beklenmez. Kurban olduğun gün senin bayramındır. Şehadet... Sonsuz saadetin kriptosu, iman, onu çözebilmenin anahtarı... "Bacısı bir kâfir tarafından tecavüze uğramamış, evladı kâfir tarafından gırtlağı kesilmemiş bir kişi, cihadı anlamaz. Hayatı çiçek, böcek dağıtmakla geçer." (Çeçen komutan Şamil Basayev) Niye şehit olunduğunu yahut olunması gerektiğini şimdi anladın mı? Selam ve dua ile…