Aslında bugün size bambaşka bir konudan bahsedecektim. Ta ki geçen gün ellerimi yıkama süresi içerisinde gözlüğüm çalınıncaya kadar. Daha önce de bir yerde gözlüğümü unuttuğumda hemen geri gelip baktığımda gözlüğümün çalındığını görmüştüm. Aynısı şimdi de oldu. Bir dakika içerisinde dönüp gözlüğümü almak istediğimde gözlüğümün bulunduğu yerde beni adi bir hırsızlık bekliyordu. Şimdi bu olay bize iki şeyi gösteriyor.
1- Bu satırların sahibi unutkan bir adam.
2- Bu millet çok ama çok değişmiş ve düşmüş.
Ne kadar yüksekten düşerseniz zararınız o kadar fazla olur. Selçuklu ve Osmanlının örnek insan yetiştirdiği, insanlığın zirve noktasının görüldüğü yıllardan sonra bu millet çok yükseklerden düştü. Ve haliyle zararımız bir o kadar da çok oldu. Biz, zekâtını verecek kişi bulamadığı için bir caminin bahçesindeki ağaca asan ve ihtiyacın varsa al kardeşim diye de not düşen ancak gel gör ki 1 hafta boyunca bir kese paraya kimsenin el sürmediği bir neslin, ceddin torunlarıyken şimdi 3 kuruşluk gözlüğe mal bulmuş mağribi gibi anında yapışan bir millete nasıl döndük Allah aşkına. Rabbim, sadaka taşından sadece ihtiyacı kadar alan bir millet-i Hanifa’dan, fakir fukaranın bir lokmasına göz diken bir millet-i sahtekâra nasıl tebdil edebildik. Biz böyle bir millet miydik, biz böyle bir millet mi olmalıydık? Gözlük için emin olun içim sızlamıyor. İçim bu millete sızlıyor. 200 yıldır gözleri bağlanmış ve efsunlanmış halde Batı’nın peşine takılmış soru sormadan arkalarından gidiyoruz. Sonuç? Tanrıtanımaz, Allah’tan korkmaz, nefsinin ve hormonlarının emrinde koşan, ideal nedir, mefkûre nedir, dava nedir bilmez bir gençlik, bir millet, hatta bir kalabalık. Ne için yaşadığını ve neyi temsil ettiğini bilmeyen bir yığın. Ellerimize sağlık. Öğretmenimizle, idarecimizle, anne-babalarımızla, tüccarımızla ve hasıl-ı kelam el birliği ile feci bir toplum yarattık. Nerede Selçuklu, nerede Osmanlı nerede biz? Şunu diyebilirsiniz “Amma abarttın, altı üstü bir gözlük çalınmış.” Evet, eğer bu satırları yazan ve okuyanın duyduğu bir iki hırsızlık veya dolandırıcılık olayı olsaydı elbette abartmış olurdum. Ancak siz de biliyorsunuz ki hırsızlık, dolandırıcılık, sahtekârlık vaka-i adiden olmuş durumda. Mahkemeler bunlardan başını kaldıramıyor. Gözlük bu yazının ancak bir bahanesi.
Allah Resulü veda hutbesinde “Allah’a şirk koşmayacaksın, adam öldürmeyeceksin, zina yapmayacaksın, HIRSIZLIK ETMEYECEKSİN!” diye dört emiri sıkı sıkı tembihliyor. Kime? Bize değil canım Hıristiyan ve Yahudilere. Hiç bize der mi? Bize dese dinler ders alırız.
Bakın okuduğum ve içimi sızlatan birkaç örnek sunayım size Osmanlıdan: Osmanlıda birkaç yıl kalan tarihçi A. Ubicini, Güncel Türkiye adlı eserinde yaşadığı Osmanlıyı şöyle tasvir ediyor: "Bu muazzam payitahtta (İstanbul'da) dükkâncı herkesçe malum namaz saatlerinde dükkânını açık bırakıp gittiği ve gece evlerin kapıları alelade bir mandalla kapatıldığı halde, senede yalnız 4 hırsızlık vakası bile olmaz...” Tıpkı günümüz İstanbul’u gibi.
Castella adlı bir Batılı arkadaşının anlattığı olayı bize şöyle nakleder: Arkadaşı İstanbul’da Beyoğlu’na gidiyor. İçinde bin kuruş bulunan kesenin ağzı çözülür ve içindeki bütün kuruşlar etrafa dağılır. Bazıları da denize… Çevredeki insanlar paraları toplamaya koşarlar. Adam “Eyvah paralar kapışıldı” derken herkes topladığı parayı bu müsteşrike getirir. Hatta bazıları denize düşen paraları da dalarak alıp adama teslim eder. Catella’nın arkadaşı eve gidip paralarını saydığında BİR KURUŞUN BİLE eksik olmadığını hayretler içinde görür ve arkadaşına anlatır.
Örnek çok, burada yer yok. Hangi birini anlatalım. Lakin biliyorum ki bu milletin genetik kodlarında hala Osmanlılık vardır. Kuzey Afrika’da biri birinin kibar, zarif, beyefendi olduğunu anlatmak için ona “Osmanlı” der. Halen, günümüzde, şu anda. Biliyorum; dürüst, Allah’tan korkan insanımız çok fazla. Ancak sahtekâr ve kaba saba heriflerimiz de onlarla yarışır sayıda. Zira 200 yıldır yaşadığımız kültür şoklarını başka bir millet yaşasaydı ayakta kalamazdı. Bunu ben değil İngiliz istihbaratçısı söylüyor. Çok düştük. Allah daha fazla düşürmesin. Selam ve dua ile…