Kon TV'deki “Başka Konular” adlı programımızda Kuran için bu fakirin tabirini sizlere söylemiştik. "İnsanoğlunun kullanma kılavuzu." Ve şunu da ilave etmiştik: Evimize aldığımız bir elektronik aletin kullanma kılavuzunu okumadan bırakın kullanmayı çalıştırmıyoruz bile. Ancak gel gör ki ömrümüzü "kullanma kılavuzumuzu" okumadan her gün hoyratça kullanıyor, tüketiyoruz. Bu da sorunlara, hastalıklara sebebiyet veriyor. Kuran bir şifa kaynağı. Ama asla bir hap değil. Hop yutasın şifasını bulasın. Kuran bir merhemdir. Onu hayatımıza yaymalı, beynimize yedirmeliyiz. Buna benzer bir ifadeyi Şeref Güzelyazıcı şu güzel ifadelerle anlatıyor: "Kur'an sıhhatli kalpler için gıda; hasta kalpler şifa dolu bir hakikat ve hayat eczanesidir." Kuran hastalıklarımızı yok edecek ilaçların yazılı olduğu reçete. Ancak bu reçete sadece eczacıların okuyabileceği bir reçete değil. Tam tersi herkesin okuyabileceği ve dahi okumak zorunda olduğu bir reçete. Kuran'a herkes inanıyor, kaç kişi okuyor? Kaç kelime anlıyor? Orada yazılı ilaçlardan kaçını kullanıyor? Vaziyetimiz şu misaldeki insan gibi: Doktora gidiyor, hastalığını teşhis ettiriyor, ilaçlar yazılıyor ve reçeteyi alıp ilaçları alıp kullanmak yerine eve gidip elindeki reçetenin üzerinde yazan anlamadığı Latince ilaç isimlerini tekrar tekrar okuyup şifa umuyor. Hz. Ali'nin "Tefekürsüz Kuran okumanın faydası yoktur." dediği rivayet edilir. Daha evvel "Kuran Neyce Okunur?" başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Orada epeyce ayete örnek vererek Kuran'ın bizler için Türkçe okunması gerektiğini ifade etmiştim. Onun için arzu edenlerin oraya bakması gerektiğinin söyleyelim ve daha fazla birilerini kızdırmayalım.
Kuran bizleri aydınlatmak için 1400 yıl önce gönderilen aydınlık kaynağı, adamlığı öğreten kılavuz, rehber... Ama bu kitaba ne kadar da az uyuyoruz. Ne kadar da çok inananı var bu kitabın, ne kadar da az okuyanı ve ne kadar da az uyanı! Bu fakir Kuran'ı 2-3 kere Türkçesinden hatmetti. Amma velakin her okuduğumda ben bu ayeti nasıl oldu da atladım, daha önce bu ayet benim dikkatimi nasıl çekmedi diye hayıflanır, şaşarım. Aslında şaşacak bir şey yok. Kuran, bir çiçek tarhı. O bahçeye her giren bambaşka çiçekler devşirip geliyor. Kuran tek şey anlatıyor ancak herkes ondan kendi bilgisince, kendi gönlünce bir şeyler anlıyor, alıyor, hissediyor. Adeta bir ırmak... Kimi avuçlarını dolduruyor ordan, kimi bardağını, kimi testisini... Ama herkes bir şeyler alıyor. Yeter ki kişi ona doğru elini uzatsın. Kuran hayat veren bir bardak su. Kim ona elini uzatsa sonsuz hayatı yakalıyor. Mustafa İslamoğlu Kuran'daki bir ayete getirdiği farklı yoruma "Bunu şimdiye kadar kimse bulamadı da sen mi buldun?" diyenlere şu güzel cevabı veriyor: “Kuran'la bu kadar meşgul oluyorum. Bırak da bi manasını da bize versin. Şimdiye kadar herkese bir manasını verdi, bu fakire de bunu versin çok mu?” Kuran onunla ilgilenin ilgisini karşılıksız bırakmıyor. Herkes ondan ruhuna bir besin buluyor. Kuran insanı doyuruyor, büyütüyor, yetiştiriyor. Kuran’ının okunduğu, anlaşıldığı ve yaşandığı günleri görmeden ölmemek temennisiyle… Kalkın ve Kuranî hayata merhaba diyin.