Edebiyatımızda cömertliğin sembolü olan Hatem-i Tâi'ye bir gün “Ey Hatem, herkes sana özenirken senin özendiğin biri oldu mu hiç?” diye sorarlar. Hatem-i Tâi “Evet, oldu!” diyince acaba Hatem'in bile imrendiği kim olabilir diye herkes şaşırır ve “Kim o?” diye sorarlar. Hatem-i Tâi anlatır. “Bir gün halka mutat ziyafetlerimizden birini veriyorduk. Herkes yiyor, içiyor, eğleniyordu. Biz de kabile liderleriyle çöle doğru adımlayalım dedik. Baktık ki ilerde topladığı çalı çırpıyı, sacının altında yakıp ekmeğini ısıtan, ekmeğinin ısınan tarafından koparıp koparıp kuru ekmek yiyen biri vardı. Vardık yanına ve dedik ki ‘Ey adam, bak ilerde Hatem-i Tai'nin ziyafeti var. Herkes yiyor, içiyor, eğleniyor. Burada kuru ekmek yiyeceğine gidip orada ziyafet çeksene!’” Adam tanımadığı Hatem'e bakmış ve demiş ki “Hatem'in yemeğini yiyip minnetini çekmektense burada kuru ekmek yemek daha iyidir.” Herkesin kendisine imrendiği Hatem sözünü şöyle bitirir: “Şerefini korumada ben bu adamdan daha üstününü görmedim. Benim hayatımda imrendiğim tek kişi işte bu adamdır” Peki bu adam neden Hatem'in yemeğini yemiyor? Çünkü yediği anda ona borçlu olacak, Hatem'e gebe kalacak, ona minnet duyacak ve yarın bir gün ona minnet duyduğu için ona karşı ağzını açamayacak, sözünü yutacak.
Bu fakir, bir zamanlar istediği bir dünyalığın olması için birilerine minnet etmişti. Ve işi olmamıştı. Sonra kendime dedim ki “Senin kapısını çaldığın kişiler de 'birisinin' kapısını çalıyor. Senin istediğin kişiler de 'ondan' istiyor. O halde neden direk 'ondan' istemiyorsun?” “Ve ümit edeceğini yalnız Rabbinden iste.”(İnşirah 8) O an “Bundan sonra sadece Allah'tan isteyeceğim, sadece ona minnet edeceğim” diye "ona” ahdettim. Sonra ne mi oldu? İnsanların yapamadığını o halletmişti ve isteğim olmuştu.
“Etme kasaba minnet, kes budunu kebap et” demiş atalar. Belki de bunu bildiği için hiç görmediğim sevgili babaannem aç gezermiş ama kimseden bir lokma ekmek istemezmiş. Efendimiz “Devenizden inip almaya imkânınız varsa inip düşen kırbacınızı kendiniz alın. ‘Şunu uzatıver’ demeyin.” buyuruyor. Yani diyor ki kimseye minnet etmeyin. Kimseden bir şey isteme, alma, ondan bir şey isteyerek onun merhametine sığınma. Yoksa bir gün gelir o aldığını, yediğini veya her ne ise minnet ettiğin şeyi getirir başına kakar. Vakt-i zamanın birinde bir adam arkadaşını şemsiyesinin altına alıp yağmurda ıslanmaktan kurtarmış. Ancak bu olaydan sonra her nerede karşılaşsalar “Hatırlıyor musun, seni yağmurda ıslanmaktan kurtarmıştım.”, nerede bir mecliste karşılaşsalar herkesin yanında “Seni yağmurdan kurtardığımı hatırlıyorsun değil mi?”, orda burda “Seni bir gün ıslanmaktan kurtarmıştım.” deyip dururmuş. Bir, üç, beş derken gene bir havuz başı sohbetinde aynı teraneyi tekrarlayınca adamın canına yetmiş, kaldırmış kendini önlerindeki havuza atmış. Havuzdan bir çıkmış, sırılsıklam... Arkadaşına dönüp demiş ki “Yeter sus artık! O gün sen beni yağmurdan kurtarmasaydın bundan daha fazla ıslanmayacaktım? Al, ödeştik, sus artık!” “Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.” (Bakara 262) Ayet, Allah yolunda harcayanlara ve “Başa kakmayanlara” büyük ödül vaat ediyor. Neden? Çünkü bunu çok az kişi yapar da ondan. Bu has adamın, er kişinin vasfıdır. Yukarıdaki ayetteki müjdeye mazhar olamayacak insanların şerrinden muhafaza olmanın en önemli şartı kimseden bir şey istememektir. Âcizane tavsiyem bu yöndedir. Kimseden bir şey istemeyen dünyanın en özgür insanıdır. Kimseye muhtaç olmaman seni hürriyetin kapısından geçirir. Rızkı "o"ndan bil. Rızk için bir kula minnet eyleme. Can için Azrail'e, ten için müennese, makam için düşkünlere, ekin için Mikail'e minnet etme. Ölümden korkup ab-ı hayata, denizden korkup İlyas'a minnet eyleme. İbrahim ol, hârdan(ateş) korkup hâra(gülün dikeni) minnet etme. Şifa için İsa'ya, reha(kurtuluş) içi Musa'ya minnet eyleme.
Bakın 600 yıl önce hürriyetin kapısından geçmiş olan Nesimi ne diyor:
Hâr içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabî Fârisî bilmem, dile minnet eylemem
Sırât-i müştakîm üzre gözetirim râhimi
Zâlimin tâlim ettiği yola minnet eylemem
Bir acâip derde düştüm herkes gider kârına
Bugün buldum bugün yerim, Hâk kerimdir yarına
Zerrece tamâhım yoktur şu dünyânın vârına
Rızkımı veren Hüda'dır, kula minnet eylemem
Ey Nesîmî, can nesimi ol ganî mihmân iken
Yarın şefâattarım Ahmed-i Muhtâr iken
Cümlenin rızkını veren ol gani Settâr iken
Yeryüzünün halîfesi hünkâra minnet eylemem
Allah kimseyi kendinden başkasına muhtaç etmesin, minnet ettirmesin. Selam ve dua ile…