Seyahatimiz devam ediyor.
İsfahan’dan Kum şehrine hareket ettik. Kum şehrinin adı Türkçe. Küçük, gösterişsiz bir şehir. Ziyaret edilecek iki mekân var. Biri 12 imamdan 7.’si olan Musa el-Kâzım’ın kızı ve 8.’si olan Ali er-Rızâ’nın kız kardeşi olan Fatımâ’nın türbesi. Yani “Masume Türbesi”. Şiiler için çok önemli bir mekân. Etraf çok kalabalık. Ziyaret edenler, onlara mal satmaya çalışanlar... Türbenin içi de dışı da son derece gösterişli. Kum’un sıcağına inat içerisi buz gibi. Hüngür hüngür ağlayanlar, yerlere kapananlar, ellerini türbeye sürerek yüzüne mesh edenler, öbür tarafta ibadet edenler, uyuyanlar… İnsan hem güzellikten hem de serinlikten dışarı çıkmak istemiyor. İzledikçe izleyeyim, durdukça durayım diyorsunuz. İkinci mekân ise şehrin biraz dışarısında bulunan Camkerân Camii. Uzun bir yürüyüşün ardından camiye girebiliyorsunuz. Büyükçe avlusu olan bir yapı. İçerisi buz... İşlemeler harika. Caminin her yerinde ellerini yana salmış, dimdik ayakta bekleyenler... Hayır, onlar ayakta beklemiyor, namaz kılıyorlar. Şii inancında namazda eller göbekte bağlanmaz, yanlara salınır. Namaz kılanların önünde avuç içine sığacak büyüklükte yuvarlak taşlar... Yine Şii inancında secde taşa yahut toprağa yapılmak zorunda. Hz. Hüseyin anısına da Kerbela toprağından yapılma yuvarlak toprak parçalarını önlerine koyup ona secde ediyorlar. “Secde taşı” adı verilen bu toprak parçalarını her caminin girişinde alıyor, ibadetinizin bitiminde tekrar yerine koyuyorsunuz.
Tahran her başkent gibi yoğun bir nüfusa sahip ve nüfus kadar yoğun bir trafiği var. Havası çok kötü. Muhakkak ziyaret edilmesi gereken bir yer değil. Aslına bakarsanız bu trafik ve hava durumu İran’ın genelinde var olan bir şey. İran’ın 80 milyon nüfusu var. Benzin çok ucuz. (40 kuruş imiş, yeni gelen zamla 80 kuruş olmuş.) İslam devriminden dolayı 1979’dan beri daha yeni yeni hafifletilen bir ambargo uygulanıyor ülkeye. Her şey çok eski. Buna arabalar da dâhil. Şehirlerarası yollarda trafiğin yarısını kamyonlar oluşturuyor. 70-80 model kamyonlar... Haliyle çok duman çıkarıyorlar. Her yerde çok yoğun bir egzoz dumanı kokusu. Dağ başında bile (ki ülkenin büyük bir kısmı ya dağlık ya çöl) derin derin içinize bir dağ havası çekemiyorsunuz. Trafik demişken şunları söylemem gerekiyor. Şehirlerarası yollar ekseriyetle tek gidişli gelişli. Öndeki araba sollanırken 3 araba yan yana geçiyor. Alışık olmadığımız için yüreklerimiz ağzımızda atıyor… Kaza yapmak işten bile değil. Şehir içlerinde trafiği anlatmak için kullanılacak tabir “akan keşmekeşlik” olabilir. Tam anlamıyla akan bir kaos var. Trafik ışığı yok, olanlar çalışmıyor. Kendiliğinden akıyor trafik. Kimse şeridinde gitmiyor. Geçiş hakkı öne atlayanın. Bizim orada araba kullanmamız imkânsız. Hal böyle olunca da çiziksiz, boyasız, tertemiz araba nerdeyse yok. Her arabada İran trafiğinin hatırası var. Bir ara arabamızın aynası küüüt diye başka bir arabanın aynasına çarptı, kimse inmedi bile. Öbür adam korna bile çalmadı. Herkes yoluna devam etti. Bu duruma alışılmış. Geçmek için adamın arabasının önüne atlıyorsun, ani bir fren yapıyor lakin ne korna çalıyor ne kızıyor. Ters ters dönüp bakmıyor bile. İranlılar kavgayı sevmeyen bir millet. “Burada kavga dövüş olmaz.” diyor taksicimiz Kadir. Tıpkı bizim ülkemizdeki gibi (!) Belki bu durum biraz da kanunlardan kaynaklanıyor. İslam kanunları uygulandığı için İran’da adam öldürme olmazmış. Çünkü öldüren, öldürülüyor. Hırsızlık olmazmış çünkü 1. hırsızlıkta parmakları, 2.de elleri, 3.de ise kolları kesiliyor. Aslına bakarsanız kökünden kesilen el değil, hırsızlık. Tecavüz suçunda ise tecavüz büyük bir kıza yapıldıysa ve kız evlenmek isterse evlendiriliyor ve tecavüz suçlusu ceza almıyor. Ama eğer ki evlenmek istemezse suçlu hapis cezası alıyor. Şayet tecavüz kız çocuğuna yapıldıysa cezası kesin idam. Bundan dolayı tecavüz vakaları yok gibi bir şey. Ceza sonraki suçları engellerse cezadır. Aksi takdirde suçluya verilen bireysel ve basit bir karşılıktır.
Daha anlatılacak çok şey var. Lakin yer bu kadar diyor. İran muhakkak surette gezilmesi gereken bir ülke. Hiç korkmayın, İslam kanunları uygulandığı için başınıza en ufak bir şey gelmeden gezebileceğiniz son derece güvenilir bir ülke. Kişi başı en fazla bin liraya mâl edeceğiniz ama inanılmaz deneyimler yaşayacağınız bir coğrafya. Halkın Şii olması sizi hiç endişeye sevk etmesin. Kimse size mezhebinizi sormuyor, yan gözle bakmıyor. Çok güzel insanlar. Yazıyı annemin sözüyle hatmedelim: “Ördek gölüne göre büyürmüş.” Kişi ne kadar çok yer gezer, görürse o kadar çok büyür. Selam ve dua ile…