Tolstoy'un "İnsan Ne İle Yaşar" diye bir eseri var. Tolstoy, insanın ne ile yaşadığını merak ededursun ben insan neden yazar diye soruyorum. "Hiçbir menfaatin olmadan neden yazıyorsun?" diye soran etrafımdaki insanların meraklarını giderebilme adına. Onlar demek istiyor ki bir bebeği severken neden para almıyorsun yahut bir şelaleyi izlerken veyahut bir gülü koklarken... Ya doktora gidip derdini anlattığında... Belki sen ona para veriyorsun rahatlamak için. Yazmak; bir baklava, bir şöbiyet... Çok tatlı ama karın doyurmaz. Onun için ülkemin insanı yazı yazmaya değer vermez. Bir şeye değer katan getirdiği para ile aynı orantılıdır bizim gibi ülkelerde. Hatta ne kadar orantısız olursa o kadar makbuldür. Az iş, çok para... Eskiler anlatır ki güle (yâre) giden bülbülleri gören büyükbaşlar "Bak görüyor musunuz, onlar da bizim gibi otlamaya gidiyor!" derlermiş. Yazmayan kişi yazan hele de karşılıksız yazanın halinden anlamaz, anlayamaz. Ben yazmayı vücudun bir yerinde çıkıp insana sızı veren yaranın yarılıp cerahatinin dışa akıtılmasına benzetirim. Nasıl ki cerahat dışa akınca insan rahatlar, sızı diner, vücuda sekine iner; işte öyle, yazınca içinde biriktirdiğin derdi dışa akıtmış, rahatlamış oluyorsun, sonsuzluğa şişe içinde mesaj gönderiyorsun. O mesaj belki hiçbir yere/kişiye ulaşmayacak. Olsun. Aslolan cerahati dışa akıtmak, rahatlamaktır. Belki beni kimse okumuyor, yazımla cam siliniyor, ertesi gün bu yazı yepyeni bir sofra bezi vazifesi üstlenip üzerinde zeytin, peynir yeniyor. Adımın üzerine belki bir çay damlası, birkaç da zeytin çekirdeği düşecek. Olsun. Ben tohumu attım. Çimlenip çimlenmemesi artık benim değil toprağın ve tohumun sorunu. "Tohum saç bitmezse toprak utansın / Hedefe varmayan mızrak utansın / Hey gidi küheylan, koşmana bak sen / Çatlarsan doğuran kısrak utansın" diyen Necip Fazıl'a bin selam olsun. Benim durum işte tam da böyle. Okunup okunmaması değil asıl mesele, yazılıp yazılmaması... Özdemir Asaf'a "Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun?" demişler. O da "Utanmasın diye öleceğini bile bile neden yaşıyorsun diyemedim!" diyor. Okunmadığın yahut para almadığın halde neden yazıyorsun diyene "Para almadığın halde neden yaşıyorsun?" dememek lazım utanmaması için.
Yazmak, soylu bir eylem. Herkes konuşur. Hayvanlar dahi. İnsan yazar. Yazan kalır, konuşan unutulur. "Söylenen söz zayi olur, yazılan söz şâyi(bilinen) olur." demiş atalar. İnsanlar binlerce yıl ölümsüzlüğü aramış. Kimi ab-ı hayatla, kimi toprak askerlerle, kimi de mumyalanmakla... Aslında ölümsüzlük çok yakınlarındaydı, önlerindeki kâğıt ve kalemde. Herkes öldü, yazanlar müstesna. Neyle? Kâğıt ve kalemle. Toprak askerlere, piramitlere ve mumyalanmaya gerek yok. Sonsuzluk önümüzde ve elimize almamızı bekliyor. Ölüm bedenimize olsun. Ruhumuz ve adımız dolaşsın ortalıkta. "Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri." der atalar. Eser bırakmayan ölmüştür. Eser bırakan yaşamıştır. Eser bırak eser. Bir şey yap. Yiyip içip yatma. Yiyip içip yatarsan dört ayak sahibi mahlûkattan farkın ne olacak? Herkes gücü ölçüsünde eser bırakmak için gayret sarf etmeli. Eserimizi Halife Harun Reşit'i, sözleriyle şaşırtan yaşlı adamın hikâyeciği ile bitirelim. Bir zaman Halife Harun Reşit sarayından dışarı tebdil-i kıyafetle gezmeye çıkmış. Gezerlerken ileride yaşlı bir adam görüp yanına varmışlar. "İhtiyar napıyorsun?" demişler. Yaşlı adam halifeyi tanımayıp "Ağaç dikiyorum evlat!" demiş. Halife "İhtiyar sen yaşlı bir adamsın. Bu diktiğin ağacın meyvesini belki yiyemeden gideceksin. Neden dikeceğim diye uğraşıyorsun?" Yaşlı adam olgunluk gerektiren bir cevap vermiş: "Evlat ben yiyemesem de benden sonrakiler yer." Bu cevap Harun Reşit'in çok hoşuna gider ve adama çıkarıp bir kese altın verir. Yaşlı adam "Bak evlat meyvesini yiyemezsin dedin, daha dikmeden meyvesini yedim." der. Bu cevap da Harun Reşit'in çok hoşuna gider ve çıkarıp bir kese daha altın verir. Bunun üzerine ihtiyar "Evlat herkes ağaçlarından senede bir kere verim alır ben iki kere aldım." der. Bu bilgece cevabın ardından Halife "Hadi gidelim buradan; yoksa bu amca bizde altın bırakmayacak!" der. Eser bırak. Ama yazılı ama dallı ama canlı... Eser... Selam ve dua ile...