Hoş Geldin Ya Resulullah

Sana meftun bulutlar, gözün yaşın damlar; sana hasret dünyanın güneşi, yanar ciğeri; seni arar kamer geceleri; seni sorar ilden ile rûzigâr; sana hayran sular, çırpına çırpına semtine akar; seni özler hayvanat, nebatat, kâinat. Seni ister canlar, seni arzular gönüller, sana ümmet milyonlar, milyarlar, ümmetin sayısınca salatlar, selamlar…
    Hoş geldin Ya Resulullah. Ne iyi ettin de geldin dünyaya. Yoksa sen olmasaydın nasıl çekilirdi bu diyar-ı gurbet. Sen gelmeseydin nasıl öğrenirdi insanlığı bu insanlık? İyi ki geldin, ne iyi ettin de geldin, hoş geldin, sefa bahşettin… Sayende insanlık huzur buldu, sükûna erdi, şâd oldu, şâdân oldu, şâdümân oldu… Amma Ya Resullah biz seni hiç göremedik. Seni hayallerimizde sevdik hep. Seni görenlerin anlattıklarıyla avunduk. Ciğerimiz kebap oldu sana hasretimizden. Rüyalarda aradık seni her daim. Sıcak ağustos ayında soğuk suya hasretimizden daha çok hasret kaldık sana. Ağlayan çocuğun annesine olan ihtiyacından daha çok ihtiyacımız var sana. Ah keşke seni bir görebilseydik. Ah keşke bir an ellerine kapanabilseydik. Ayaklarının bastığı toprağı gözümüze sürme çekseydik. Seni görseydi de öyle kapansaydı gözlerimiz, seni duysaydı da sonra toprak olsaydı kulaklarımız, bu dudaklar senin ellerini öpemeden toprak olacak Ya Habiballah. Keşke bir an görüp de “Şefaat ya Resulullah” diye sana gönlümü açabilseydim. Avuçlarının içini öpüp “Beni bırakma Efendim” diyebilseydim. “Beni bırakma Efendim, beni bırakma, her şeyimi bırakayım ben senin için Mus’ab gibi, Ammar gibi; amma sen beni bırakma” diyebilseydim. “Lebbeyk ya Resulullah” kelimeleri dökülseydi gönlümden dilime, yaşlarım gözlerimden toprağa. Gözlerinin içine baka baka seni izleseydim maşuğuna kavuşmuş âşık gibi. Sonrasında teslim-i ruh etsem ne gam! Kimin umurunda can. Al beni ya Resulullah yanına. Al ki devlet kuşu konsun başımıza. Uzat ellerini ellerime, otur yanı başıma de, ümmetim de, ümmetim de, ümmetim de…
Bu hafta Efendimizin kâinatı şereflendirdiği hafta. Kutlu doğum haftası. Binlerce, milyonlarca, hadsiz hesapsız salat ü selam ona olsun. Senin sayende varım, senin sayende insanlık, dünya, kâinat var. Öyle demiyor mu Rabb’imiz. “Levlâke levlâk lemâ halaktül eflâk”. “Sen olmasaydın Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım.” O olduğu için biz olduk, biz varız, çünkü o var. Mekânı şereflendiren mekânın içindekilermiş. Bu dünyaya şeref veren sendin ya Resulullah. Sen gittin ve her şey değişti. Ümmetin düştü ya Resulullah. Afrika’da doğranıyor ümmetin, Mısır’da darağaçları çiçek açmak üzere, Suriye’de sana inanmış minikler zalimleri sana şikâyete geliyor yanına ama bedenleri pare pare, Irak’ta temiz ablalarımıza Batılının pis elleri değiyor, Doğu Türkistan’da zulüm hiç bitmiyor, Filistin’inin ağlayacak gözyaşı tükendi, Arakan’da Müslüman kanı aranıyor… Ümmetin ağlıyor Efendim. Senin peşinden gitmediğimiz için geliyor bunlar başımıza. Sana ihanet ettik diye… Yolundan saptık diye. Söz dinlemeyen çocuklar gibi kulağımız çekiliyor. Ama Efendim yeter artık. Tut ümmetinin ellerinden. Yoksa sana inanan kimse kalmayacak bu dünyada. Adın anılmayacak, sevgin dökülmeyecek dillerden. Rabbim; varlığın, birliğin, nurun, Muhammet Mustafa’mızın yüzü suyu hürmetine, Kâbe’nin, Ravza’nın, Arafat’ın, indirdiğin Kuran’ının yüzü suyu hürmetine düştüğü yerden kaldır artık sana inananları. Çek çıkar düştüğümüz bu kuyudan bizleri. Efendimize, dünyanın ve Müslümanların halini şikâyet etmeyeceğimiz kutlu doğumlar göster bizlere. Tek derdimizin Efendimizden ayrılık olacağı günler yaşat. Bayramları şenlik, kutlu doğumları düğün yap. Âmin, âmin, âmin.
Efendimize salat ü selam… Buyrun…


Yazarın Diğer Yazıları