Günlerdir Amerikan başkanı seçilecek diye bir türlü uyku yüzü göremiyorduk. Yeni başkan seçildi de rahatladık. Amerika’yı kim yönetecek diye insanlar merak içindeyken söyleyivereyim: Amerikan başkanı haricinde herkes. Hani kumarhaneler için söylenen bir söz vardır ya “Kumarhanede kim kazanırsa kazansın, hep kumarhane kazanır” diye. Hah işte durumu özetleyen cümle budur. Amerika'da başkanlık yarışını kim kazanırsa kazansın, hakikatte Amerika'nın derin devleti kazanır. Zira dünyayı Amerika, Amerika'yı Amerikan başkanı, başkanı da Amerikan derin devleti yönetir. Bu derin devleti sakın mafya gibi düşünmeyin. Bunlar takım elbiseli, kravatlı, son derece beyefendi abilerdir. İşinde gücündediler. Çoğunluğu Pentagon'da çalışır. Bir kısmı İsrail vatandaşıdır. Bunlar Amerika'nın iç ve dış politikasını belirler ve başkanlar da onu uygular. Bu tarz ülkelerde belirli bir sistem vardır ve başkanlar onu değiştiremezler. Tıpkı İngiltere'nin başına İşçi Partili yani sosyalist Tony Blair’in geçmesi gibi. İngiltere'de sistem değişip komünist oldu mu? Bu çarkı durdurmak, değiştirme isteyenler çarkların arasında ezilirler. J. Kennedy gibi. Onun için Clinton olsaydı şu olurdu, Trump geldi bu olacak gibi şeyler düşünmeyin. Amerikan siyaseti 40-50 yıl öncesinden belirlenir.1960'larda Irak'ın işgal edilip üçe bölüneceği belirlenmesi gibi.
Peki, bu kravatlı abilerimiz Amerika'ya mı hizmet ederler? Bunlar kendilerine gelen emirler üzerine plan hazırlarlar. Gelen emirleri uygulamak için yapılan planlara Amerikan menfaati kisvesi giydirip başkanın önüne koyarlar. Bunlar Siyonizm’e yani İsrail'e hizmet ederler. Amaçları kısa vadede İsrail'in güvenliği, uzun vadede ise yine İsrail’in vaat edilmiş topraklarını ele geçirmesini sağlamaktır. Amerika’nın vaat edilmiş topraklar içinde olan Irak'ı ele geçirmesinin, Suriye, İran, Suudi Arabistan’ı ise ele geçirmek istemesinin temel nedeni budur? Başkana ise petrol, güvenlik, stratejik konum gibi nedenler sunulur. Amerika, Siyonizm'in saldır dediğinde saldıran bekçi köpeğidir. Amerika, İsrail'e her sene düzenli bir şekilde karşılıksız 3 milyar dolar verir ve bunu da gizlemez. En son çıkan silahlarını hiç kimseye vermezken (Türkiye'ye predatorleri vermediği gibi...) İsrail'e verir. Ve hiç bir Amerika vatandaşı da “Yahu biz bu İsrail'e neden bu kadar sahip çıkıyoruz? Neden bizim vergilerimiz İsrail'e gidiyor?” diyemez. Dese ne olur? Siyasetçiyse siyasi hayatını, iş adamıysa iş hayatını, memursa memuriyet hayatını bitirirler. Ellerinde bulundurdukları medya kuruluşları ile antisemitist ilan edilir ve kelimenin tam manasıyla linç edilir. Son örneğini geçtiğimiz günlerde gördüğümüz İsrail'i ve Yahudileri eleştiren bir profesörün üniversiteden kovulması gibi. Köşe başları tutulduğu için onlara selam çakmadan köşeyi dönemezsiniz. Ne iş hayatında ne kariyer… Buna Amerika devlet başkanları da dâhil. Amerika’da seçim yarışında kullanabilmeniz için bağış toplamanız gerekir. Türkiye’de olduğu gibi devlet para vermez. O zaman zenginlerle arayı iyi tutmak gerekiyor. Zenginler en baştan beri Yahudilerse o zaman köşe kapmacada kimlere selam durulacağı belli olur. Yahudiler hem cumhuriyetçi adayı hem demokrat adayı destekler ve böylelikle kim kazanırsa kazansın onu kendine gebe bırakır. Başkanlık sonrasında ise sıra borcu ödemeye gelir. Onun için kim kazanırsa kazansın gerçek kazanan İsrail’dir. Asıl kaybeden ise ABD halkı. Amerikan gençliğinin ise böyle dertleri yoktur. Zira onlar ne yiyeceğim/ne giyeceğim, nasıl eğleneceğim, kimle çıkacağımdan başka bir şeyi dert edinmezler. Tam bir nefsani hayat sürmekte oldukları için bu anlattıklarımızı yani ülkelerinin sömürüldüğünü bilmezler bile. Onun için herkes halinden memnundur. Yüz milyonları yaklaşık 4 bin kişi yönetir. Köşe noktalarında bu 4 bin kişi vardır. Buraları asla size kaptırmazlar. Kurulan sistem tıkır tıkır işler. Başkan da en yetkili olduğunu sanarak imza atar. Bilmez ki (belki de bilir belli etmez) bir piyondan ibarettir kendisi. Durumu özetleyen bir film repliği: “Organize işler, her zaman işler.” Selam ve dua ile…