İki kişiden haz etmem: Aşırı dinsiz ve aşırı dindar. Biri her şeyi serbest bırakmayı hürriyet, diğeri her şeyi yasaklamayı din sanır. Bugün biz burada dindarlardan değil aşırı dindarlardan yani Üstat Necip Fazıl’ın tabiri ile ham sofulardan bahsedeceğiz. Dindara sofu; şekilde kalan, kaba saba dindara da ham sofu denir. Hani şu kadın sesini, sakal kesmeyi, satranç oynamayı, balık tutmayı, oy vermeyi haram sayanlardan. Hani şu Suriye ve Irak’ta Müslümanların boğazlarını kesenlerden. Sıcaktan ve dönemin kıyafet anlayışı olmasından dolayı Ebu Cehil'in de sarık sarıp cübbe giydiğini bilmeden sarık ve cübbeyi ibadet sayanlardan. Bunu ifade edeni mezhepsiz diye aklınca aforoz edenlerden. Unutulmamalıdır ki Allah Resul'ü dünyaya bugün gelseydi takım elbise giyerdi. Allah örtünmeyi emretmiştir. İster takım elbise ile ister cübbe ile... Örtünmek ibadettir. Sarık ve cübbe değil. İslam'ın geliş amacı moda tasarımı yapmak değil, kişiyi adam etmektir. Adam gibi yaşamasını temindir.
Ham sofu, gömleğinin cebinde taşıyarak bakteri yuvasına döndürmüş olduğu misvağını ikide bir çıkarıp insanların ortasında fütursuzca dişlerini temizlemeyi de sünnet sanır. Sünnet olan diş temizliğidir, misvak değil... Allah Resulü'nün(sav) misvak kullanmasının sebebi dişlerini temizlemek istemesidir. O günlerdeki diş temizliğini yapmanın yolu da misvaktan geçiyordu. Yoksa bir dal parçasını ağzına sürtüştürmenin bir ibadet hükmü yoktur, olamaz da. Yine bu abilerimiz Arap harfleri de dâhil olmak üzere bütün harflerin Fenikelilerin geliştirdiği Sümer alfabesinden çıktığını bilmeden hiçbir üstünlüğü olmayan Arapçayı ve alfabesini kutsal saymaya çalışırlar. Allah’ın dili (haşa) sayarlar. İbranicenin ilk harfi "alef", Yunancanın "alfa", Arapçanın "elif"... Hepsi aynı harflerdir. Hiçbirisinin bir kutsallığı yoktur. Efendimizle Arapça konuşan Cebrail; İsa ile Aramice, Musa ile İbranice konuşmuştur. Türklere gelen peygamberle Türkçe, Fransızlara gelen peygamberle Fransızca... “Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik.” (Yusuf suresi/2) Ama hakikat, hakikati arayana rehber olur. Öteki sana cevap vermek için seni dinler. Senden istifade etmek için değil... Gözlerini kapayana güneş ne yapsın? Hangi doktor açsın gözünü. “Görenedir görene, köre nedir köre ne?”
Bakalım Allah Resulü bu hususta ne diyor? Bir gün üç sahabe “Bundan sonra bir mağaraya çekileceğiz, her gün akşama kadar oruçlu geçirecek, hiç eve gitmeyecek ve her gece sabaha kadar ibadet edeceğiz!” diye bir karar alıyorlar. Bu kararlarını Allah Resulü'ne açtıklarında hiç ummadıkları bir tepkiyle karşılaşıyorlar. Allah Resulü buyuruyor ki: “Ben size güzel bir güzel bir örnek olamadım mı? Benim oruç tuttuğum zamanlar da olur, yediğim zamanlar da. Eşimle de birlikte olurum. Gecenin bir kısmında uyurum, bir kısmında ibadet ederim.” Allah Resulü demekte ki “Hiçbiriniz benden daha dindar olamazsınız. Benim yapmadığımı din adına yapıp aşırıya gitmeyin!” İmamlık yaparken çok uzun sureler okuyarak insanları yoran sahabeyi de “İnsanları bıktırma!” diyerek uyarmıştır. Anladın mı olmadan kızaran ham sofu kardeşim. Kendi zannını din diye satıp din bezirgânlığı yapıp, insanları bıktırma, soğutma. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de “İslam’ı biz zorlaştırdık, biz hocalar zorlaştırıyoruz.” diyerek bu gerçeği dile getirdi. İslam’ı en güzel şekilde yaşayan kardeşlerime selam olsun.
Zâhidâ ayık dururken anlamazsın sen bizi,
Cür’a-yı sâfî içüp mestân olan anlar bizi.
(Niyazi Mısri)