ABD İLE TÜRKİYE’NİN BALAYI BİTİYOR

Eskiden Türkiye, ABD için önemli bir müttefik; Irak, İran, Suriye ve Rusya'ya karşı da önemli bir üstü. Ancak Irak'ın işgal edilmesiyle birlikte açılan ABD üslerinin yanında Türkiye'nin artık bir üstünlüğü kalmadı. Sıradan bir NATO üssü ancak. Hal böyle olunca Amerika'nın Türkiye'nin kırmızı çizgilerini önemsemesi için bir sebep kalmadı. Çünkü Türkiye'deki üslere ihtiyacı kalmadı. Hele ki PYD üzerine kurduğu planları tutar da Suriye'de de üsler elde ederse Türkiye'nin satranç tahtasında ABD'ye karşı kullanabileceği hiçbir kozu kalmayacak. Müslüman dünyaya örnek olması için Türkiye'nin laik, demokratik özellikleriyle idealize edilmesi de kimsenin umrunda değil. 

Derin devletin etkisiyle ABD'nin yeni yönetimi selefi Obama yönetimi gibi terazideki Türkiye ve Suriye taraflarından seçimini yaptı: Suriye. ABD, Türkiye'ye ihtiyacı kalmadığını/kalmayacağını bildiği için PYD ile işbirliğine Türkiye'nin bütün karşı çıkmalarına rağmen devam ediyor. Suriye'yi Rusya'ya kaptırmamak için PYD'ye destek vermeye karar verdi.

Aslına bakarsanız bu hem bir tercih hem de Türkiye'nin cezalandırılmasıdır. Türkiye'nin Amerika'nın bazı taleplerine sıcak bakmaması, İran'a yapılan ambargoyu delmesi, Suriye'de muhaliflerle birlik olup kendi kafasından iş yapması (!), İran ve Rusya ile Suriye masasına yalnız başına oturup Rusya'ya fazla yakınlaşması ABD'nin diplomasi sahalarında görmek istemeyeceği ve cezalandıracağı hareketlerdir. 

Olay bu kadarla da sınırlı değil aslında. ABD'nin yönetim ve fikir planında etkili olan Evanjelist ve Siyonist grup, Türkiye ile ABD'nin barışık olmasına sonsuza kadar müsaade edemez. İçerisinde Türkiye'nin güney doğu bölgesi de bulunan arz-ı mevudun elde edilebilmesi için de, Tanrı'nın kıyamete zorlanması için de Türkiye'nin akıbetinin bir Suriye, bir Irak olması mecburidir. O halde onlarda bu zihniyet, bizde Güneydoğu Anadolu var olduğu sürece biz ABD ile dost olamayız.

Peki ne yapacağız? Artık ABD ve AB'ye şirin görünmeye çalışmanın hiçbir savunulacak tarafı kalmamıştır. Kaldı ki uluslararası ilişkilerde kimse kimseyi de şirin falan görmez. Bu emperyalist taifeye durduk yere savaş açmanın bir anlamı yok. Ama kurtuluşu bunlarda görmenin de… Bize karşı PYD'yi alternatif olarak görmelerinin karşılığında biz de derhal İslam âlemini onlara karşı bir alternatif olarak koyabilmeliyiz. Önümüzde uyutulan koskoca bir D-8 duruyor. Ayağa kaldırmak bir toplantıya, bir yurtdışı gezisine bakar. ABD'nin en büyük silahı atom bombası değil, dolardır. Doları değil de İslam ortak para birimini kullanmaya bakar işler. Bak o zaman Türkiye bir anda nasıl değerleniveriyor. Uluslararası ilişkiler, kız-erkek ilişkilerine benzer. Kaçan kovalanır. AB'ye gireceğim, ABD'ye yaranacağım diye sırnaşırmamalı, onlara vazgeçilmez olmadıklarını alternatiflerle hissettirmeliyiz. Tıpkı Rusya'ya karşı Fransa ve İngiltere'yi, onlara karşı da İslam dünyasını alternatif olarak ortaya koyabilen Sultan II. Abdülhamit Han gibi. 

"Dostun kim düşmanın kim sez oğlum.” Selam ve dua ile..
 


Yazarın Diğer Yazıları