RİM’İN DEDESİ
VATAN VE İSLAM ŞAİRİ
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
İNGİLİZLER VE HİNDİSTAN’IN KARANLIK TARİHİ
‘DİNDE ZORLAMA YOKTUR’ U NASIL ANLAMALIYIZ?
TÜRKİYE VE SURİYE: DAHA GÜZEL GÜNLERE
Batılı eğitim sistemi ne zaman iflas eder?
Araç satışında yetki belgeli esnafımız bu sistemden muaf olsun
Ticari ahlaksızlık enflasyondan daha hızlı yükseliyor
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
İman-Hikmet-Gayret-Tevekkül
ÖZGÜRLÜĞE SELAM SURİYE
Oynamak İstemeyenler Varsa İsteyenler Oynasın
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -2-
Nasrettin Hoca’nın İzinde:AKŞEHİR
Merhaba Yeni Suriye
Futbolun Yazılı Olmayan Kuralı…
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Alfa Romeo Junior
KONYALISIN ETLİEKMEK
Sonbahar geldiğinde içine bir hüzün çökenlerden değilim. Aksine, sonbaharı yeni başlangıçların miladı olarak görüyorum.
Mesela, sonbahar olmadan ilkbahar gelebilir mi? Veya sonbaharsız bir ilkbahar, ilkbahar olabilir mi?
Ekim ayının olmadığını düşünün, toprağa hiçbir danenin atılmadığı, hiçbir fidanın dikilmediği. Veya yazın sararan bitkilerden yere hiçbir tohumun düşmediği… Böyle bir sonbaharın arkasından nasıl bir bahar gelebilir?
Sonbahar, duygusal felsefede veya edebiyatta "hüznün” mevsimi gösterilse de aslında, yeniden dirilişin başlangıcıdır.
Sonra, hep yeşil mi güzeldir? Neden sarının keyfini çıkarmıyoruz. Düşünün, açık sarıdan turuncuya, turuncudan kahverengine uzanan renk skalasının en doğal, en organik türünü çıplak gözle başka hangi mevsimde görebilirsiniz.
Neden, Nisan ile birlikte kırlara, parklara koşup yeşile doymak isteriz de, Ekim'de, Kasım'da aynı mekânlara uzanıp sarının keyfini çıkarmayız.
Çocukluğumun geçtiği Malatya'da, boylu boyunca uzanan kayısı bahçelerinin adeta cetvelle çizilmiş sıralı ağaçları geldi aklıma. Ağıldaki birkaç hayvanın dört ay sürecek dört duvar arası hapislerinden önceki bu son özgür dolaşımlarına bekçilik yaparken, gözlerim de sarıya doyardı. Bir ağaca yaslanarak elimdeki kitaba dalarken, kaç sararmış yaprağın yere düştüğünden habersiz okurdum. Yer; düşen yapraklardan bir döşek, gök; dökülmeyi bekleyen yapraklardan bir yorgan. Yeri- gök SARI. Gün batımının kızıllığı yansıdığında ise turuncu bir denizin içerisinde yüzer sanırdım kendimi, daha denizi görmemiş biri olarak.
Benzer manzaralar Konya'nın birçok yerinde de var. Akşehir, Ereğli, Çumra… Şehir Merkezinde ise Meram, Konya Antalya çevre yolunun güneyi gibi. Bence bu ay kendinize bir iyilik yapın ve bu sarı denize siz de kendinizi atın. Sonunda kendinizi iyi hissedeceğinizden eminim. Tabi fotoğraf çekmeyi de unutmayın.
Keşke şehirde, yeşili de, sarıyı da doyasıya yaşayacağımız daha fazla mekânlarımız olsaydı. Mevsimlerin ilahi görevlerini birbirine teslimine canlı olarak şahit olurken sonbahar'ın da bir bitiş, bir tükeniş, bir son olmadığını görürdük. Yaradılışın her an devam ettiğini, son diye bir şey olmadığını, her sonun aynı zamanda bir ilk olduğunu da…
"Bütün kuşlar vefasız, mevsim artık sonbahar” mısralarının geçtiği şarkıya da itirazım var bu anlamda. Hayatın sonbaharından bahsederken, asıl hayatı bize unutturan bir söylem bu… Bence Yunus gibi bakmak lazım. "Ölen imiş olur, âşıklar ölmez” der koca şair. Şair tanımlaması yetersiz kalır Yunus'u anlatmakta, ama şimdilik o konuya girmeyelim. Mevlana ise ölümü, vuslat (kavuşma) olarak kabul eder. (şeb-i arus- düğün gecesi)
Tüm bu gerekçelerle sonbahara haksızlık ediyoruz bence.
Gücüm yetse o mevsimin ismini değiştirdim. Baştaki "son'u” kaldırırım mesela.
Veya benimle aynı fikirdeyseniz ismini siz koyunuz.
Merhaba Yeni Suriye
İnce Minaremizi İsteriz
500’ünü yıktık daha da yıkacağız
Güzel bir gelenek, hoş bir seda
Şaşırdık mı?
Fetullah öldü ama FETÖ yaşıyor
Bakan çiftçiye güldü mü?
Yönetim rahatlama, Çamdalı rahatlatma peşinde
İdam isteriz!
Narini biz öldürdük! Diğerlerini öldürmeyelim