TOPLUMDA ÇÜRÜME BELİRTİLERİ VE TEDAVİSİ 

Sabahleyin televizyonu açtım. Verilen haberler kanımı dondurdu.

Kuyumcu soygunu, kılık değiştiren kadınların evlerden yaptıkları hırsızlık, ev kurşunlama, iki gurup arasında silahlı çatışma ve olaya müdahale eden polise saldırı v.s.

Bir günde olan olaylardan sadece birkaçı.

Toplumumuzdaki çürüme belirtileri bununla da sınırlı değil.

Kadın cinayetleri, aile içi şiddet, ergen zorbalığı, zinadan hamile kalan çocuk yaşta annelerin kürtaj isteği ve bu isteği yerine getiren doktorlar var. 11-12'li yaşlara kadar inen uyuşturucu belası var. Cinsiyet savrulması var. Gasp var. Cinayet var. Var da var…

Bu belirtiler, toplumun sosyolojik manada hastalandığının bariz göstergeleridir.

Bir medeniyet tarihçisi ders niteliğindeki hatıralarında şunları anlatıyor:

"16. YY'da İstanbul'da iki yıl kaldım. Sadece iki vaka-ı adiyeye rastladım. Bunun nedenini araştırmak üzere İstanbul Adliyesine gittim. Adliye bomboştu. Meraklandım. Görevliye bugün tatil mi? diye sordum. Tatil olmadığını söyledi. İstanbul'da kaç tane adliye olduğunu sordum. Bir tane deyince merakım daha da arttı. Kadı efendiyle görüştüm. Hayret ve merakımı ifade ettim. Kadı bir duruşma izletti. Duruşmada şahitler dinlendi. Ne ifadeleri zapta geçti, ne de imzaları alındı. Duruşma bittikten sonra şahitlere ifadeleriniz zapta geçmedi, imzalarınız da alınmadı. Daha sonra ben böyle bir ifade vermedim derseniz ne olacak? Diye sordum. Şahitler hiddetle efendi, efendi sen ne diyorsun? Devlet-i Ali'nin kadısının huzurunda ifade vereceğiz, sonra da inkâr edeceğiz öyle mi? diyerek tepki gösterdiler. Kadıyla sohbete devam ettik. Ona İstanbul'un nüfusunu ve kaç adliye olduğunu sordum. Nüfusu üç yüz bin, üç yüz bir bin de adliye var dedi. Anlamadım. Kadı devamla her insanın imanı, ahlakı ve vicdanı birer adliyedir. Orada çözülemeyenleri biz çözeriz” der.

Bunun üzerine medeniyet tarihçisi "İnsanın imanı, ahlakı ve vicdanı bozulduğunda adliyeler, cezaevleri ve hastaneler dolar. Bunlar ne kadar doluysa o toplum o oranda hastadır.” Tespitinde bulunur.

Bu özlü tespit toplumumuza ne kadar uymaktadır.

Toplumumuzun hastalandığını belirlemek, siyaset üstü bir nitelik taşır. Bu husus dinin, sosyolojinin, ahlak ve vicdan eğitiminin konusudur.

Bu anlamda eğitim kurumlarına, yazılı ve görsel basına, sosyal medyaya, din adamlarımıza büyük bir görev ve sorumluluk düşmektedir.

İnsanlık tarihi göstermiştir ki; insana her hareket ve davranışından kıyamet gününde Yüce Yaratıcı'ya hesap vereceği temeline dayalı iman, ahlak ve vicdan eğitimi verilmeden toplumsal huzur sağlanamamış, suç ve suçlular önlenememiştir.

Hastalanan insan tedavi edilmediğinde ölüm nasıl kaçınılmaz ise; hastalanan toplumlar da tedavi edilmediğinde ölmeye, yıkılmaya hatta yok olmaya mahkûm olurlar.

Tarihin mezarlığı helak olan toplumların ibret verici hikâyeleriyle doludur.

Daha yol yakınken tedbir almak temennisiyle…


Yazarın Diğer Yazıları