ÖZENTİLİ BİR KUŞAK VAR


Zengin toprakların üzerinde yaşayan, dünyanın en büyük kültürel mirasına sahip olan, ancak bu zenginliğinin farkında olmayan özentili, kompleksli bir nesille karşı karşıyayız. Hükümetimiz bu özentiyi yıkmak için arayışa girmeli, eğitim siteminde büyük bir değişim olmalı.
Geçmişten bugüne büyük değişimlere uğramış, büyük kayıplar yaşamış, büyük badireler atlatmış bir milletiz. Yokluğu da tokluğu da, varlığı da darlığı da gördük, nice savaşlar yaşadık, acılar tattık, vatan kaybetmenin ne demek olduğunu yaşayarak öğrendik. Yaşı kırkı geçenler ve tarihini iyi bilenler o yüzden daha temkinli, daha sabırlı, istikbal ve istiklal için daha hesapçı ve daha uyanık. Evet eskiler sahip olduğuna, elinde bulunana daha çok şükrediyor, daha ihtiyatlı ve idareli davranıyor. Savaşın acılarını iyi bilen yöneticilerimiz dış politika adımlarını daha dikkatli atıyor, başka ülkeler gibi
savaş kışkırtıcılığı yapmıyor, Irak ve Ukrayna savaşlarında tarafsız kaldık ve kalmak için de elimizden geleni yapıyoruz.
Son üç yıldır ekonomik yönden sancılı bir dönemden geçiyoruz. Ben şahsen "Bu da geçer Ya Hu!” diyorum. 2003 ile 2018 arasında maaşlarımızla araba ve ev sahibi olabildiğimiz daha rahat
bir zaman dilimi yaşadık. Akıllı telefonlarda TikTok'larla vaktini dolduran, evinden çok çarşıda yiyen, ev ve iş beğenmeyen, sokak başındaki markete dahi yürüyerek gitmeyen, üretmeden tüketmeye
alışkın, her şeyi devletten bekleyen bir nesil ortaya çıktı. Evet, Z kuşağı dedikleri yirmili yaşlı son, nesil zorluk, kıtlık, yokluk görmedi, kaloriferli ve doğalgazlı, konforlu evlerde
büyüdü, sobaya odun -kömür doldurup yakmadı, at- eşeğe binmedi, gözleri hep modelli arabalar gördü.
Son üç yılda hiç beklemediğimiz ve hazırlık da yapmadığımız ekonomik bir krizle karşılaştık. Bu krizin ilk işaretlerini, 2016'ın 15 Temmuz'undaki darbe teşebbüsünün akasından dışarıdan ve içeriden gelen ekonomik saldırılarda gördük. Devamında bütün dünyayı etkileyen pandemi ve son Ukrayna savaşı, bunların tetiklediği enerji ve gıda fiyatlarındaki astronomik artışlar, bizdeki krizi katmerli hale getirdi.  18 yıl boyunca unuttuğumuz yüksek enflasyon karşısında ezildik, feryat ve figan etmeye başladık, sabır ve şükrü unuttuk, alıştığımız konfordan taviz vermek istemedik. Muhalefet de bu kriz ortamından faydalanıp bir iktidar değişimi için sosyal medyayı hoyratça kullandı, "Öldük, bittik” edebiyatı yapıldı, yapılıyor.
Toplum olarak başımıza daha büyük musibetlerin gelmesini ister gibi davranışlar sergiliyoruz. Şükür kanaat kalktı, israfın dibini boyladık, fırsatçılar türedi. Ev sahipleri kiracıları ezmeye başladı, araba sahipleri cip krizini ranta çevirdi, otomobil fiyatları aldı başını gitti. Gıda ürünü ihracatı talebi tetikledi ve fiyatlar yükseldi, enflasyon yapışık hale geldi. Rabbimiz bir de yüzyıl depremini yaşattı, on bir ilimiz yerle bir oldu, yine dersimizi almadık.  Daha zor imtihanlardan geçmekten korkuyorum. Hele son nesil, bu günlerde z kuşağı dedikleri otuz yaşın altındaki nesil daha bir doyumsuz, daha bir tahammülsüz ve şükürsüz. İnternet, bilgisayar, akıllı cep telefonları elinde ve sanal dünyada doğup büyüyen son nesil, algı operasyonlarına ve manipülasyona çok açık. Kuzey sınırımızda baş gösteren yıkıcı savaş aslında bizlere mesaj veriyor ama farkında değiliz.
"Her an yıkıcı bir felaket başınıza gelebilir, bize gelmez, bize
olmaz demeyin” diyor. Bizler Ukrayna'dan daha stratejik, daha çok
kıskanılan, daha zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Üzerimizde oynanmak
istenen onlarca oyun, plan ve proje var. Kimi oyunlar biliniyor, kiminin
farkında değiliz, FETÖ gibi kimi örgütler deşifre oldu, kimi henüz deşifre olmadı. Bin yıllık kinini içinde taşıyan Doğu Roma artığı batılı ülkeler, bizi zayıf buldukları anda bu topraklardan söküp atmak istiyorlar. Silah ve asker gücüyle atayacaklarını biliyorlar, içimizde kurdukları tezgahlar ve örgütler eliyle bölüp parçalamak, birbirimiz düşürüp yutabilecekleri küçük lokmalar haline getirmek istiyorlar. Hasılı uyanık olmalıyız,  üç kilo patatesin, bir teneke yağın hesabını yapıp birbirimize düşmenin anlamı yok. Önce vatan lazım, para bugün kaybedilir yarın kazanılır.
Maaşlarımızda alım gücü bugün azalır yarın artar. Vatan giderse o vatanı yeniden kazanmanın maliyeti çok yüksek olur. Yeni neslin sabırsız ve şükürsüz hallerini gördükçe acaba diyorum tekrar Çanakkale geçilmez diyebilecek miyiz? Tekrar hoşafla iftar açarak yedi düvele kafa tutabilecek miyiz?  Geçmişini unutan, nankörlük ve zulüm yapan nice nesiller helak olmuştur. Rabbim
bizleri öyle bir akibetten korusun. 
YENİ NESİL KONFORUNDAN TAVİZ VERMİYOR
Benzin, mazot fiyatları el yaktığı halde yollardaki trafikte bir azalma görmüyoruz. Yeni nesil giderek yürümeyi unutuyor. Sokağın başındaki markete bile araba ile gidiyor. Bulunduğum çevrede bakıyorum sobalı evlerde artık sadece Suriyeli mülteciler oturuyor. Yeni evlenen hatta işi olmayan gençlerimiz kaloriferli, doğalgazlı evlere çıkıyor. Artık üç- beş sene baba evinde birikte oturmak yok.  Düğünden evvel dünürler arasında ayrı ev tutmanın, ayrı evlerde hatta doğal gazlı evlerde oturmanın pazarlığı yapılıyor. Yüz elli metrekare evlerde sadece iki kişi kalıyor. Enerji ve doğalgaz israfı hat safhada. Üniversite
yurtları, KYK'lar beş yıldızlı oteller gibi. Okullarda kılık kıyafet serbest, hoca ile öğrenci seçilemiyor. Devletimiz öyle imkanlar sundu ki, taşımalı sistemle öğrenciyi evinden alıyor, elli kilometre mesafedeki ilçe merkezinde okutuyor, öğleyin karnını da doyuruyor, akşam evine getiriyor. Ailenin öküzünü satıp pansiyon ücreti verdiği günler çok geride kaldı.
Kendi okuduğumuz günleri düşündükçe bugün öğrenci olmalıymışım diyorum. Zorunlu eğitim on iki yıla çıkınca köyde hayvan otlatacak, sanayide çıraklık yapacak çocuk kalmadı. Artık bugünün gençliği iş beğenmiyor, ben üniversite okudum, kazma-çapa işi yapmam, sanayide yağlı işte çalışmam diyor. O zor ve pis işlerde, inşaat ve tarım sektöründe sadece Afganlı ve
Suriyelileri çalıştırabiliyoruz.
Avrupa zevalini yaşıyor, Avrupa sömürgelerini kaybediyor, birkaç marka arabası dışında gelir kaynakları giderek kesiliyor. Avrupalının savaşabilecek askeri de yok. Hasılı Avrupa şişirilmiş balon. Ama gel gör ki gençlerimizde bir Avrupa hayranlığı devam ediyor. Neymiş, Avrupalı tatil yapabiliyormuş, iki aylık maaşıyla bir araba alabiliyormuş, parası bizden otuz kat daha değerliymiş. Gencimiz düşünmüyor ki,  adamlar seksen yıl öncesinde yapmış arabasını, uçağını, tankını, tüfeğini. Bugüne kadar onları yapıp satarak geldi. Belki bir çeyrek asır daha gider. Bugünden görüyoruz, Avrupalının kıskandığı ülke
Türkiye ve Anadolu topraklarının zenginliği ve stratejik önemi. İlerde teknolojinin ihtiyaç duyacağı kıymetli madenler bu topraklarda.
Gençliğe büyük düşünmeyi öğretmeliyiz. Günü birlik hesaplar yapan, sebze ve meyve fiyatlarından dolayı devletini küçümseyen, borsa- döviz ve kripto paradan bedava para kazanma peşinde koşan bir gençlik değil, ülkesinin potansiyelini bilen, üzerinde oturduğu zenginliklerin farkında olan, yaşadığı toprakların stratejik önemini bilen ve savunma sanayiine odaklanan ve gözü ve gönlü Türkiye'de olan, vatanı için fedakarlıktan kaçmayan, tarihini ve kültürel değerlerini özümsemiş ve kişiliğinden taviz vermeyen bir gençlik yetişmelidir. Bir gözüyle uzaklara bakan, bir gözüyle de yoluna kurulan tuzakları görüp adımlarını dikkatli atan ve tedbir elden bırakmayan bir nesil.
Bizden adam olmaz deyip Avrupalıya özenti hastalığına yakalanan, Avrupa'ya girmek için can atan bir gençlik değil, kendi ülkesine çalışıp yeni buluşlara imza atan, dünya çapında markalar yaratan bir gençlik. Tarihini Cumhuriyetle başlatan, sadece istiklal mücadelesini bilen bir gençlik değil, Selçuklu ve Osmanlı torunu olduğunu unutmayan ve tarihiyle gurur duyan, doğuda Türkistan, güneyde Yemen, batıda Viyana'ya kadar sekiz milyon kilometre topraklarda hüküm süren, eserleri olan bir millete mensup olmanın şerefini taşıyan bir gençlik. Sonuç olarak maddi ve ekonomik olarak zengin olmak yetmez. O zenginliği milli şuur ile perçinleyebilirsek, bu toprakların sahibi olarak üç kıtaya adalet dağıtmaya devam edebiliriz.

Yazarın Diğer Yazıları