Yazar, yazdığının sahibidir. Yazar; havalı olmayan, aklını kiraya vermeyen, olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan, dün dediklerinin, bu gün, yarın ve devamlı arkasında durandır.
Yazar olmak, çok güzel bir duygu! hayatı yazmak, içinden geçenleri kaleme almak, sosyal olaylara yazar gözüyle bakmak, empati kurmak, samimi olmak, maske takmamak,toprak gönüllü olmak, veren el olmayı şiar edinmek, aklı terletmek.... Yazarlığın ilkeleri bunlar.
"Yazar olunmaz, yazar doğulur, yazarlığın okulu var mı?" bunları sık sık duyarız. Yazarlık doğuştan mıdır? Yani bir insanın yazar olması için doğuştan bazı meziyetleri kazanması gerekir mi?
Bana sorarsanız, "EVET" meziyet gerekir. Meziyeti kazanmak da elimizde. Allah çalışana veriyor. Ancak; gayret, azim, sabır... gerekiyor. Hani bir söz var; "iltifat, marifete tabidir" denir. iltifata mazhar olmak için marifeti göstermek şarttır. Oturduğumuz yerden gökten ne altın yağar ne de gümüş.
Yazmak, yazarlık bir aşktır. bu aşkı tatmak gerek. Mevlana'ya; "aşk nedir?" diye sormuşlar, onun cevabı; "Benim gibi ol da bil" karşılığını vermiş.
Allah'ın verdiği, aklı, mantığı, ilmi, sağlığı, ilk ve önemli emir olan;"Oku, Allah'ın adıyla oku" talimatına ve de ibadetine veren herkesin bunu yapması gerekir.
Her Müslümanın; okuması ve yazması kaçınılmazdır. okumayan, okuduğunu kayda almayan ve yazmayanlara değer verilmez. Beynin bileme taşı; okumaktır. Okuyan, aklını terleten, tefekkür eden insanlarda, çağın hastalığı olan alzheimer görünmez.
Yazarlık bir sevdadır. Yazarlar, yazmadıkça rahatsız olur. Yazmak, ekmek, su, hava kadar önemli. Yazmayan; iyi ve doğru konuşamaz, insanlarla iletişim kuramaz, olaylara objektif bakamaz, sevemez, barışı, kardeşliği, dostluğu ve güzel bakmayı beceremez!
Bugün dünyada; kan, savaş, gözyaşı, katliam, işgal, sömürü... var! Bunların tek sebebi; Okumamak, okuduğunu anlamamak, yazmamak, düşünmemek, tefekküre kafa yormamak, aklı terletmemektir.
Yazar, Allah'ı tanır, inancı sağlamdır, mütevekkildir. Çünkü, "Oku" emri içinde; tabiatı oku, tabiattaki güzellikleri oku, kendini oku, her şeyi oku, anla...esprisi vardır. Böyle olan bir insandan kötülük meydana gelir mi?
Yazar; okuduklarını kayıt altına alır, not tutar, zengin bir arşive sahiptir. Yazmak için, memleket, ırk, dil, din ve cinsiyet farkı yoktur. Ancak, zaman çok önemli; en iyi yazı ve şiir yazma vakti, seher vaktidir. Hatta okumak için de bu vakit çok kıymetlidir. Her şey uykuda, ortam sessiz, dimağ dinç, akıl dinlenmiş vaziyette. Seher vaktinde okunan her cümle ve kelime adeta mermere yazı yazmaya benzer, silinmez. Yazmanın en önemli noktası, istek ve azimdir.
Yazmak için yaş önemli değil. “artık yaşım 60 oldu, 70 oldu, bu yaşta ne yazacağım? Nasıl yazacağım?” demek son derece yanlıştır. Mükellef çağına girdikten sonar, ölünceye, akıl ve düşünce özelliğini kaybedinceye kadar okumak ve yazmak, insanı en mutlu eden bir olaydır.
Eskiden daktilolar vardı. Yazılar daktilo ile yazılır, hata olursa yazılan kağıt olduğu gibi çöpe giderdi. Şimdi bilgisayar var. Bugün için; bilmiyorum, ulaşamadım, okuyamadım, yazamadım… mazeretleri yok artık. En çok emek isteyen yazı, daktilolardan önceki dönemlerde yazılanlardı. Hem elle yazacaksın, hem de elektrikten mahrum bir ortamda! Elle yazmanın verdiği zorluğu anlatmak mümkün değil! Asıl o dönemin insanlarını, o zamanın yazarları ve ilim erbabını alkışlamak gerekir. İlim tahsili için kilometrelerce, hatta günlerce ve aylarca yol gidiyorlardı! Şimdi her şeyi hazır bulduğumuz için kıymetini bilmiyoruz, onun için de tembellikleri oynuyoruz.
Okuma oranında düşüş var! Kitaba, okumaya, yazmaya zaman ayıranların sayısı, bir elin parmaklarını geçmiyor. Okuma oranı düştüğü için, beyin fonksiyonlarında da problemler oluşuyor!