Sağduyuyu Elden Bırakmayalım

Şehit cenazesinde CHP Genel Başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırıyı kınıyorum. Kimse saldırıyı hak etmiyor. Kılıçdaroğlu'nun cenazeye katılacağından şehit yakınlarının haberinin olmadığı bildiriliyor. Eğer katılacaksa -ki katılma hakkı var- Kimseyi "şehit cenazesine katılamazsın” diye engelleyemezsiniz. Asıl önemlisi, bu şehidi, pis kurşunuyla şehadete götüren teröriste lanet okumak, halkın ateşini söndürür.

İçişleri Bakanının yaptığı açıklamada, dışarıdan kimsenin taşınmadığı, ortada bir provokasyonun olmadığı, aynı köyden veya yakın köylerden insanların olduğu belirtildi. Katılım durumunun, jandarma ve polislerle paylaşılması gerektiği, ona göre tedbir alınmasının daha doğru olduğu açıklandı.

Ortada bir şehit cenazesi var. Millet yaralı, kalbi kırık, gönlü mahzun! Yangın yüreklere su serpmek için yanlarında bulunmaktan daha tabii ne olabilir. Konuşurken, beyanat verirken, yaraya bıçak sokmak, kırgın gönüllerin ateşini daha fazla yükseltmek doğru olmaz. "şehidin cenaze namazı kılınmadı”, "şehide saygısızlık yapıldı”, "bu, bir provokasyon”… cümleleri insanları daha da yaralar. İşin başında hükümeti suçlayıcı ifadeler kullanmak, halkı sokağa dökmeye yönelik tavırlardır. Saldırı, anlık bir olay. Millet, daha ne olduğunu bilemeden, polisler tarafından güvenli bir yere alınmıştır sayın Kılıçdaroğlu. Ve zırhlı bir araçla taşınmıştır. Tekrar geçmiş olsun dileklerimi belirtmek istiyorum. Bir daha böyle müessif hadiselerin olmamasını temenni ediyorum.

Hassas zamanları iyi tespit etmek, feraset sahibi olmak gerekir. Halkımızın kırmızı çizgileri var. İnanç, dini ve milli değerler; ezan, bayrak, şehitlik, gazilik, ırz, namus, ahlak... şimdiye kadar bunlara kimseyi yaklaştırmadı, yaklaştırmaz. Bu, yeni değil, tarih boyu böyledir. Bu konular üzerinde hassasiyetle durulur.

Bilemiyorum ama acaba aşağıda belirttiğim hususlar, halkımızın öfkesini çekmiş, bardağını taşırmış olabilir mi?

Halkımız; terörü savunanı, teröristlerle iş birliği tutanı, ülkemize yan bakanla aynı safta duranı, Türkiye'nin kalkınmasına, ilerlemesine, büyüyüp gelişmesine engel olanı, hainlik yapanı...sevmedi, sevmiyor ve sevmeyecek.

Siyaset, hassas bir zemindir. Aynı zamanda da kaygandır. Uzun soluklu bu yolda kiminle, hangi durumda ortaklık yaptığınız, kime ve hangi teşkilatlara destek verdiğiniz, dik duruşunuz, sözünüzün arkasında durup durmadığınız halk tarafından sorgulanır.

Halkın sinir uçlarına dokunucu, onların hassasiyetine halel getirici konuşma ve ifadeler siyasetçiye puan kaybettirir. Halkın sizi sevmesini istiyorsanız, onların değer yargılarına her zaman ve fırsatta önem vereceksiniz. % 99.5'i Müslüman olan halka sırtınızı dönemez, onu hiçe sayamazsınız. Sadece şehit olunca yanında değil, her zaman yanında olmak, onların sofrasına oturmak, derdini dinleyip çözüm bulmak, gözyaşını silmek, ağladığında ağlamak, güldüğünde gülmek… yani yarasına merhem olmak çok önemli. Bunu yapan kazanır.

Yangına körükle gitmemek, sağduyuyu elden bırakmamak gerekir. Kritik günlerden geçiyoruz. Bu kritik ortamda olayları daha da büyütmeden, ateşe benzin dökmeden sükuneti muhafaza etmek hepimizin görevidir.

 

Bakınız, Mevlana Celaleddin-i Rumi ne diyor?

 

Beri gel, beri! Daha da beri!
Bu yol vuruculuk ne zamana kadar?
Mademki sen bensin, ben de sen;
Nedir bu senlik ve benlik?
Biz Hakk'ın nuruyuz, Hakk'ın aynasıyız.
Şu halde kendi kendimizle ne diye çekişip duruyoruz?
Bir aydınlık, bir aydınlıktan neden böyle kaçıyor?
Haydi, şu benlikten kurtul, herkesle anlaş, herkesle hoş geçin.
Sen kendinde kaldıkça, bir habbesin, bir zerresin;
Fakat herkesle birleştin, kaynaştın mı, bir ummansın, bir madensin!
Dünyada çeşitli diller, çeşitli lügatler var;
Ama hepsinde de anlam bir..


Yazarın Diğer Yazıları