Din Ve Siyaset
Sevgili dostlar, "din ve siyaset” denildiği zaman bazıları; "dini siyasete karıştırmak” olarak anlar. O zaman din nedir? Birlikte görelim; Din, Allah tarafından konulmuş bir kanundur. İnsanlara, yaratılış gayesini ve varoluş hikmetini bildirir. Yüce Rablerine karşı ne şekilde ibadette bulunacaklarını öğretir. İyi ve faydalı şeyler yapmaya sevk eder, zararlı işlerden de alıkoyar. Din, insan aklının kendi kendine sorup durduğu, "Ben kimim, nereden gelip, nereye gidiyorum?" Sorularının tatmin edici yegâne cevap kaynağıdır. Din, imkânların tükendiği, ümitlerin söndüğü yerde başlayan imkân yolu ve ümit ışığı, ilâçların dindiremediği acıların ilâcı, yıkık gönüllerin sığınağıdır. Din; adâlet, iyilik, fedakârlık, doğruluk, fazilet gibi duyguların hayat kaynağı, insan vicdanındaki inanma ihtiyacının tam karşılığıdır. İnsanlar, dinleri peygamberlerden öğrenmişlerdir. Peygamberler, vahiy yoluyla Allah'tan aldıkları dinî hükümleri, aldıkları şekliyle insanlara bildirmişlerdir. Bu bakımdan, dinlerin hakikî sahibi, Allah Teâlâ'dır. Peygamberler ise dînin hükümlerini insanlara bildiren birer elçi durumundadırlar. Zaten baktığımız zaman dinin bir hayat nizamı olduğu, siyasetin de bu nizamı dengede tutmak, iyi bir yönetim tarzı sergilemek olduğu anlaşılır. Din ile siyaset iç içedir. Birbirinden ayrılmaz. "Dini siyasete alet etmek” sözü, tabansızdır, geçerliliği yoktur. Bu konuda en doyurucu ve mantıklı açıklamayı NEÜ İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ramazan Altıntaş "İmâm-ı Mâtürîdî'de Din-Siyaset İlişkisi” başlığı içinde yaptı. "İmâm-ı Mâtürîdî'nin din anlayışının özünde, insan aklına değer vermesi, akıl-nakil arasında sağlam bir denge kurması, insana özgürlük alanı tanıması gibi yaklaşımların yer alır. Bu görüşler, kendisinden sonra gelen sünnî kelamcılar üzerinde derin tesirler meydana getirmiştir. Özellikle onun, insan doğasına uygun, yaşanılabilir bir İslâm anlayışı sunması, insanın dinî ve dünyevî konularda özgür bir şekilde aklını kullanması gerektiği yolundaki tavsiyeleri taklitçiliğin önünü tıkamıştır. O, özgünlükten yana olmuştur. İmâm-ı Mâtürîdî'nin metafizikî konular ve ahlâkî ilkelerin kaynağının akıl olduğunu dile getirmiştir. Bu düşünce, 20. yüzyıl İslâm dünyası ıslahatçı Müslüman düşünürler üzerinde büyük tesirler uyandırmıştır. Her ne kadar yaşadığımız modern zamanlarda İmâm-ı Mâtürîdî'ye ve onun şahsında Mâtürîdîliğe olan yoğun ilgi kesintiye uğramıştır. Prof. Dr. Ramazan Altıntaş; "Ben inanıyorum ki, dünyamızın kaos yaşadığı, özellikle İslâm âleminde etnik ve mezhepsel çatışmaların hızlandığı bu çağda, onun birleştirici, çözüme yönelik ufuk açıcı görüşleri çok yakın bir zamanda patlama yaşayacaktır. Yine yaşadığımız çağda, gerek medeniyetler ve farklı din mensupları arasında uzlaşı kültürünün yaygınlaşması çabalarına katkı sağlamak, gerek dengeli ve ölçülü bir din anlayışının ortaya konulmasından tutun da onun kuşatıcı din yorumuna varıncaya kadar birçok konuda Mâtürîdî'nin görüşlerinden yararlanmak, zorunluluk haline gelmiştir.” dedi. İmam-ı Mâtürîdî'nin itikadî görüşlerindeki tutarlılık, kendisini yönetim ilkeleriyle ilgili kavramların yorumunda da göstermiştir. Şöyle ki; "İmam-ı Mâtürîdî'nin; din ve vicdan özgürlüğü, emanet, ehliyet, ulü'l-emr, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak, biat, itaat, hakemlik, şura gibi kavramlara yüklediği anlamlar, çağdaş İslâm siyaset düşüncesine ilham verecek boyuttadır. Ayrıca İmam-ı Mâtürîdî'nin din-siyaset ilişkileriyle ilgili görüşleri, günümüzün siyaset anlayışına da ışık tutacak düzeydedir. Bu da onun akılcı yönteminden kaynaklanmaktadır. Kaldı ki onun, Kur'ân'da geçen yöneticilik sanatı, yöneticiler ve yönetenlerle ilgili kavramlara yüklediği anlamlar, sadece herhangi bir toplumun yönetimiyle ilgili değil, evrensel ölçekte her türlü yönetim işlerini kapsayacak bir genişliğe sahiptir.”
Yazarın Diğer Yazıları