DERS KİTAPLARI ATEİST HEGAMONYADAN KURTARILMALI (1)

Özgür Suna'nın yazdığı biyoloji kitabında canlıların vücudundaki organizasyona dikkat çekiliyor, organize eden yaratıcı anılmıyor, hücre çekirdeği ilahlaştırılıyor.

Bölüm şöyle:

"Tüm canlılar belli bir organizasyona sahiptir… Çekirdek, hücrenin yönetimini gerçekleştirir.” (s.24)

Hücre çekirdeği sanki ilim, irade, sanat ve kudret sahibi bir ilah. Kitapta Allah'ın adını anmayan yazar; kitaptaki metinlerde çekirdeği, DNA'yı, proteinleri ilah yerine koyuyor.

Organizasyon konusu inançlı bilim adamlarının kitabında yaratıcısı dikkate alınarak şöyle anlatılıyor:

"Bütün canlılarda çok mükemmel bir organizasyon görülür. Organizasyon, ahenkli bir işleyiş için yapıların en mükemmel şekilde düzenlenmesidir. Bir başka deyişle, küçük birimlerin birleştirilerek daha büyük yapıların meydana getirilmesi ve bunların arasında sistemli bir işbirliğinin tesis edilmiş olmasıdır. Canlılardaki organizasyon basamaklarına örnek verilmiştir. Bu durum, sonsuz ilim, irade ve kudreti gerektirmektedir. "(s. 14)

"DNA (deoksiribonükleit asit), hücrede gerçekleşen tüm metabolik olayları yönetir. DNA molekülü, yönetici molekül olmasının yanında kalıtım molekülüdür. ” (s.60)

MEB'in kitabı bilinçsiz elementleri, asitleri, proteinleri tanrılaştırırken, komisyonun yazdığı kitap son derece makul bir şekilde organizasyonun mükemmelliğine dikkat çekiyor ve organizeyi gerçekleştiren sonsuz ilim, irade ve kudret sahibi Allah'ı hatırlatıyor.

Organize işi, organizatörü akla getirir. Hem canlılardaki harika organize işleyişi anlatıp, hem de organize eden Allah'ı anmamak mantıksızlıktır ve gerçeği ateistçe gizlemektir, yaratıcıyı saklamaktır.

Bir başka ifadeyle Müslüman mahallesinden salyangoz satmaktır.

Beslenme konusu anlatılırken komisyonun yazdığı biyoloji kitabında bitkilerin görevlendirildiği ve dolayısıyla onları görevlendiren bir yaratıcının olduğuna dikkat çekilir.

Metni okuyalım:

"Bütün canlıların enerjiye ihtiyacı vardır çünkü canlı bedenindeki solunum, boşaltım, gelişim, yapım, onarım ve düzenleme gibi her türlü faaliyet enerji gerektirir. İLAHİ beslenme kanunu gereğince her canlı kendine mahsus besinlerle rızıklandırılır.

Bazı canlılar besinlerini kendi içlerinde üretebilecek kabiliyette yaratılmıştır. Bu tip canlılara otorof (üretici) canlılar denir. Mesela bitkiler, kemosentetik bakteriler, fotosentetik bakteriler gibi.

Bazı canlılar ise pek çok hikmet gereği olarak bir kısım organik birleşikleri kendileri sentezleme kabiliyetine sahip bir şekilde yaratılmıştır. Bir kısım organik besinlerini de dışarıdan hazır olarak alırlar. (s.15 )

MEB'in kitabı bitkileri tanrılaştırır, yaratıcıyı anmaz, onları insan gibi bilinçli varlıkların bile yapamayacağı besin üretimini yapıyorlarmış gibi anlatır.

Beslenme başlıklı bölümü okuyalım:

"Bazı canlılar fotosentez veya kemosentez yaparak besinlerini kendileri üretir.” (Görsel,1.13)

Görselde ağaç resimleri var ve ağaçların altında şunlar yazılı:

"Ağaçlar güneş ışığını kullanarak kendi besinini üretebilir.” (s.19)

"Develer, hörgüçlerinde yağ depolar.” (s.22)

"Kutup ayıları açık renk posta sahiptir. "(s. 22)

Ağaçlar besin üretmeyi bilecek akla, bilgiye, bilince sahip olmadıklarına göre onları ilah yerine koymanın mantığı var mı?

Develer, hörgüçlerinde yağ depolama işini kendi iradeleri ile mi yapıyor?

Kutup ayıları postlarının rengini kendileri mi belirliyor?

Böyle saçma sapan anlatım biçimini bilimsellik kılıfıyla yavrularımıza sunmanın akılla mantıkla ilgisi var mı? Bu tavır ilmi, anlamsızlığa dönüştürmek değil mi?

Özgür Suna'nın yazdığı biyoloji kitabında proteinler tanrı yerine konuyor.

Okuyalım:

"Proteinlere vücudu idare eden makineler diyebiliriz.

Yürümek, görmek, işitmek, kalp atışı, sindirim, solunum, atıkların uzaklaştırılması gibi bütün etkinliklerimizden onlar sorumludur. Her gün vücudumuzdaki proteinlerin % 5 kadarı parçalanıp yerine yenileri yapılır.

Bu da demek oluyor ki yaklaşık bir ayda vücudumuzdaki tüm protein yapı yenilenir…

Proteinlerin yapısında; hidrojen, azot, karbon, oksijen bulunur. Üretilecek bir proteinin yapısında kaç tane amino asit bulunacağını, hangi amino asit çeşitlerinin hangi sıra ile dizileceğini DNA şifresi belirler.” (s.46)

Proteinler yukarıda sayılan hünerleri ne zaman, kimden ve nasıl öğreniyorlar? Değinilmiyor.

Bilim adamları protein yapamazken vücutta meydana gelen çok hünerli proteinleri kimin yaptığından söz edilmiyor,

Kitaplar, maddeyi Allah yerine koymayı tercih ediyor.

"Bakteri, zor şartlarla karşılaştığında DNA'sını eşleyerek bu ürettiği DNA'nın etrafını çok katlı sağlam bir kılıf ile kaplar.”(s.132)

Ders kitabı basit bir bakteriye yaratıcı gücü veriyor.

MEB böylesine mantıksız bir anlatım biçimini neden tercih eder, anlamıyorum.

1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununda eğitimin demokratik olduğu yazılı.

Milli Eğitim Bakanlığı, iki anlatım biçimini halka sormalı.

Çocuklarımıza evren, atom, canlılar, eşya, madde, ağaçlar ateist bakış açısıyla mı anlatılmalı?

Evren, eşya, varlıklar, ağaçlar ve bütünüyle madde tevhidi bakış açısıyla mı sunulmalı?

Bilim kitaplarında Allahsız anlatım mı tercih edilmeli, yoksa yaratıcı belirtilmeli mi?

Büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkemizde dinsiz bakış açısıyla fen bilgisi kitaplarının yazdırılması akla ziyan bir şey. Üstelik akıl ve bilim dışı. (ALINTI)

 

 

(25 HAZİRAN 2022)

 


Yazarın Diğer Yazıları