OSMANLI VE DÜNYADA ZENAATTEN SANATA

Diğer yandan ışık gölge oyunları sağladığı gibi, sanatkârın "müthiş" yeteneğini yansıtacak şekilde yüzeyden taşan yüksek kabartmalar tarzındaki süsleme ayrıntılarına ise, hem mimari yapıtlardaki kişisel vurgulamalara ödün vermemek için hem de bu abartılı taşıntıların kısa zamanda tahrip olması nedeniyle âdeta yasak getirilmiş; daha da önemlisi süslemelerin yapının sağlamlığına, dengesine ve genel estetiğine katkı sağlaması gibi ileri bir mimarlık ilkesi gözetilmiştir. Böylece, sığ ve yüzeysel taş süslemelerle, sarkıtma biçimindeki zorunlu düşey işlemelere, belirli yerlerde başvurulmuştur Yine, kritik noktalarda -örneğin taşıyıcı kemerlerle orta ve yan kubbeler arasındaki köşe bingilerinde (pententif, taş bezeme yerine malakarı ve ustuka denilen alçı işleri ve kabartmaları tercih edilmiştir. 

Taş işlemeciliğindeki bu rasyonel yalınlık, selatin camilerde, büyük külliyelerin bütün birimlerinde, saray yapılarında, han, kervansaray, köprü, çeşme.. sebil gibi bağımsız yapıtlarda da görülür. Taş yontuculuğun harikaları olan mezar taş formlarında da aynı estetik sadeliği yakalamak mümkündür. Bu akılcı ve sade yaklaşım, aşağı yukarı bozulmaksızın, 18. Yüzyılda Barok ve Rokoko gibi Avrupaî akımların etkin olmasına kadar devam etmiştir. Kuşkusuz bu devamlılığı sağlayanlar da 16. Yüzyılda Mimar Sinan'la doruğa ulaşan Osmanlı mimarisine yön veren Hassa Mimarları olmuştur. İlave olarak şunu da diyebiliriz ki Selçuklu dönemi mimari eserlerini yücelten benna, taşçı, neccar, kündekâr...ustalar bağımsız ekipler halinde çalışıyorlar; Asya'dan, İran'dan Kafkasya'dan, hatta belki Bizans'tan taşıdıkları tasarım ve üslupları kendi yorumlarıyla daha da özgünleştirerek birer deneme yaklaşımıyla uygulama olanağı buluyorlardı. 

Oysa Osmanlı mimarisinde çok farklı bir uygulama söz konusuydu ve saraya bağlı hassa mimarları, temeli 14. Yüzyılda İznik'te atıldıktan sonra Bursa, Edirne ve İstanbul'da gelişen Osmanlı mimarisinin her yeni tasarımını hazırlıyor; yapıların tasarımlara uygun olarak inşasında ücretli ustalar ve ekipler çalıştırıyorlardı. Durum bu olunca taşçı ustalarının kendi hünerlerini değişik üsluplar ve fantezi süslemelerle kanıtlamak gibi bir şansları ya da özgürlükleri yoktu. Bu bakımdan, Osmanlı dönemi Müslim, gayrimüslim taş ustaları ve yontucuların çalışmaları, bütün zamanlarda, Hassa Mimarları Ocağının belirlediği üslup disiplinlerinin dışına çıkamamıştır. 

Mermer İşleme 

Yukandaki açıklamadan sonra diyebiliriz ki -her ne kadar Selçuklu dönemi ustalarının kullandıkları- murç, madırga, dişli, demir kalem, demir tarak, mucarta vb âletlere hatta belki daha geliştirilmiş türlerine sahip olsalar da Osmanlı taş yontucularının, bu âletleri, sorumlu mimar ya da kalfanın verdiği şablonlara göre çok dikkatli ve bir anlamda tekdüze kullanmak gibi bir zorunlulukları söz konusuydu. 

19. Yüzyılın sonlannda Türkiye'ye gelen ve "Arts et Metiers en Orient" (Türkçesi: Türkiye'de Sanatlar ve Zeneatler) adlı bir eser yazan Pretextat Lecomte, mermer ustalarının kullandığı demir kalemlerin yapılışını ve ustaların çalışmasını şöyle anlatıyor: 

" Eski Türk yontmacıların kalemleri çok ilkeldi ve çelik de değildi. Bugün de öyledir. Hala ferforje kullanıyorlar ki bundan dolayı,eski yontmacıların eserlerinde görülen çizgi netliği büsbütün hayretimizi mucip olmaktadır. Yontmacı kalemleri İstanbul'da Çakmakçılar Yokuşu'ndaki cephesi ancak 1,5 metre olan küçücük dükkânlarda imal edilmektedir. Dükkânın tam orta yerinde bir çukur vardır. Yatay körüğün ocakla aynı düzeyde olması için körük çeken çırak bu çukura girer. Usta, birkaç dakikada demir çubuklara istenen şekilleri vererek yontma kalemlerini keser. 

Türk mermer yontucu asla ayakta çalışmaz, işini oturarak yapar. Önündeki merdane görevi yapan iki parça yuvarlak ağacın üzerine yerleştirdiği taşı, çalışmasına göre oynatmak istediğinde, ağaçtan bir kaldıraç kullanır ve bunu da oturarak yapar. Çalışmasıyla kimseyi rahatsız etmediği gibi, bütün dikkatini verdiği işinde, kimsenin de kendisini meşgul etmesini istemez. işini, tek başına ve bağımsız çalışma ilkesine göre düzene koymuştur. Uygulama yöntemi pratik olduğu kadar eğlencelidir de. Şuna inanmanızı isterim ki onun sessiz ve tekdüze hareketlerle ve en ufak bir yorgunluk belirtisi göstermeden çalışması seyredilmeye değer.". 


Yazarın Diğer Yazıları