KONYA, HZ. MEVLÂNA VE SANAT

Mûsikîmizin bünyesine uygun nota tertipleyen Abdülbâkî Nasır Dede’den (1765-1820), bu san’atı "sonometre" üzerinde matematik ölçüleriyle incele-yen Atâullah Dede’ye (1842-1910) ka-dar nice mûsikî âlimleri, Mevlevîhânelerin mensûbudurlar. Îcrâ ettikleri sazın virtüözü olmuş bir hayli Mevlevî mûsıkîşinas ismi verilebilir. Bunlara bir misâl olarak Neyzen Aziz Dede’yi (1835-1905) ve talebesi -aynı zamanda hattat olan- Mehmed Emin Yazıcı’yı hatırlatalım. Mevlevîlerin bu hudutsuz san’atda gösterdikleri mahareti, sözden ziyâde onların bıraktıkları mûsikî eserleri isbât edeceğinden, bu bahsi kes-mek yerinde olacaktır.
Fildişi Oymacılığı...
Mevlevî dedelerinin dergâhlarda en fazla meşgul oldukları san’atlardan biri de makta îmâlidir. Geçmiş asırlarda yazı yazmasını bilenlerin yanlarından ayırmadıkları ve yazmak îcâb ettiği vakit beli sa-ran kuşağın arasından çıkartıp kullandık-ları divitin içinde mutlaka makta (keli-menin aslı:mikattâ) da bulunurdu. Söz sözü açıyor ve eski san’atlarımızın hangi-sinden bahsetsek -kısa da olsa- îzâhat vermek lüzumu doğuyor: Divit, yazı yaz-mak için kullanılan kamış kalemlerin, içinde muhafaza edildiği mâdenî kalem kutusuna denilir ki, bir tarafında çıkıntılı olarak mürekkep hokkası bulunur. Peki, makta ne işe yarar? Kalemtıraş denilen, kalem açmaya mahsus küçük ve çok kıymetli bir kesiciyle kamış kalemin ağzı makta üzerinde kesilip düzeltilir ve ikiye çatlatılır. Çünkü hokkaya batırıldığı zaman, kalemdeki bu çatlağa mürekkep dolarak kısa bir müddet için yazabilmek imkânını sağlar.
Makta, 2-3 cm. eni, 10-20 cm. boyu, 2-3 mm. kalınlığı olan bir plâkadır. İyi cins olanları fildişinden, âdileri kemikten yapılır. Bağa ve sedeften îmâl edilmiş maktalar da görülmüştür. Neden bu maddeler tercih edilir? Çünkü kalemin ağzının şakk edilmesi (dikine çatlatılması) ve katt edilmesi (kesilmesi) eğer sert satıhlı bir yerde (cam, mermer...) yapılırsa, kalemtıraşın kesici ağzı zedelenir ve dönerek zamanla kullanılamaz hâle gelir.Yukarda bahsi geçen maddelerin satıhları nisbeten yumuşak olduğu için kalemtıraşın keskinliğine zarar vermezler ve kendileri de müteessir olmazlar. Makta üzerinde -ortasına kamış kalemin çapına uygun bir yiv açılmış- küçük bir çıkıntı bulunur. Kalem yuvası denilen bu çıkıntı, işlem sırasında kalemin yerinden oynamasını önler. Bu basit âleti, Mevlevîlerin zevki ince bir san’at hâline getirmiştir. Denilebilir ki, Mevlevî zarafeti adetâ bir fildişi parçasının üstünde şekillenmiştir. Doğrusu, insan onu kalem kesmek maksadıyle kullanmağa kıyamaz. Dergâhlarda makta yapmakla uğraşanlar, san’at gösterebilmek için fildişini tercih etmişlerdir. Eserlerine rastladığımız isimler arasında Resmî, Fikrî, Hattî... vardır. Bu sayılanların hakîkî isimler olmayıp mahlas denilen takma adlar olduğunu ilâveye bilmeyiz lüzum var mı? Fikrî imzalı maktada 1271/1855 tarihi görülmüştür. Diğerleri de, 19. asrın sanatkârlarıdır. Bu maktaların hâlen bulunduğu Topkapı Sarayı Müzesi’nde yine bir Mevlevî san’atkâra aidiyeti şüphesiz olan ve üstüvânî (silindir) biçiminden dolayı kubur denilen, fildişinden mamul kalem bir kutusu vardır ki değil yapmak, nasıl yapıldığını düşünmek bile bugünün sabırsız insanını çileden çıkarmağa yeter! Ama bunların hazırlanması, çile çıkarıp sabır imtihanını başarıyla vermiş bir dede için müşkül olmasa gerek...

Yazarın Diğer Yazıları