ESKİMİŞ VE ESKİMEYE BAŞLAMIŞ MESLEKLER

Osmanlı cam sanatı 

İstanbullun fethinden (1453) hemen sonra, kuşkusuz Bizans geleneklerinin de katkısıyla sırçacı, şişeci ve camcıların, diğer esnaf örgütlerinin benzeri bir örgüt oluşturdukları saptanıyor. Sarayla bağlantılı çalışan ve "Ehl-i Hiref-i Hassa" zümresinden sayılarak "camgeran" denen birinci sınıf cam ustaları, bunların başı olan "ser-cam- ger", geneliklerinde saray enderununda eğitim almış sanatkârlardı. Bunların, birçok kalfa ve çırağın çalıştığı atölyeleri vardı. Kendileri "Sahib-i kârhane" olarak baş usta ve işveren konumundaydılar. İmalathanelerinde üretilen objelerin kalitesini bir jüri titizliğiyle ölçüp biçerlerdi; cam çeşitlerine, ustaların icat ettiği yeni formlara ad verme, objelerin kalitesine, biçimine ve işlevselliğine göre fiyatını belirleme, bozuk, kalitesiz, taklit, o zamanın deyimiyle "alçak" ürünlerin piyasaya sürülmesini önleme ve kırma gibi yetkileri vardı. 

Kendi aralarından seçtikleri kethüda, nazır, yiğitbaşı, duacı vd. görevlilerle otokontrolü sağlarlardı. 

Sanatsal düzeyde biricik üretim merkezi İstanbul'la sınırlı kalan camcılığın, "kârhane" (imalathane) düzeyinde odaklandığı semtler dönemlere göre farklı olmuştur. Fakat ilk akla gelen ve herhalde camcılığa en uzun süre mekanlık eden semt, Eğrikapı, Ayvansaray semtleri ve harap Tekfur Sarayı idi. Bir zamanlar, Bakırköy'de Baruthane-i amire civarında da "Hayvanat ile işleyen azim ve musanna çarhlar ve dibekler" bulunduğuna dair bilgiler vardır. Her türlü cam işlerinin taklitlerini yapılıp satıldığı yer olarak da bir zamanlar Mecan Çarşısı bilinirmiş. Burada "Bir nev'i sahte ve taklid mücevher resminde sırçadan alattezyin-i nisa (kadın takıları) resmeden kuyumcular" ayrıca cam takan, cam satan, mimarbaşına bağlı bir esnaf takımı varmış. Nihayet son dönemde bir de Beykoz, cam sanatına merkezlik etmiştir.


Yazarın Diğer Yazıları