ESKİMİŞ VE ESKİMEYE BAŞLAMIŞ MESLEKLER

Burdur'da, Gölhisar'da Lidik'te de Ahilerin konuğu olduk. Lidik'te iken şeker bayramı geldi. Biz de namazgâha gittik. Lidik Beyi askerleriyle alay gösterdiği gibi Ahiler de silahlı olarak camiden çıktılar. İstisnasız tüm zenaat erbabının kendilerine özgü davulları, bayrakları ve nefir denilen boruları var. Silahlarının mükemmelliği konusunda da birbirleriyle rekabet edecek kadar iddialılar. O bayram günü, zenaatkâr gruplarının arkalarından koyunlar ve ekmek yüklü hayvanlar geliyordu. Âdetleri gereği hayvanları kurban edip etlerini ve ekmeği yoksullara dağıtıyorlar.     Muğla'da, Berçin'de, Konya'da ve Aksaray'da da Ahi zaviyelerinde konuk edildik. Aksaray'da tanıştığımız Şerif Hüseyin, hem Ertena 'nın naibi hem de buradaki fütüvvet ehlinin Ahisi idi. Bunun arkadaşları sayılamayacak kadar çoktu. Niğde'de konuk kaldığımız zaviyenin reisi olan Ahi Caruk da aynı zamanda Niğde Emiri idi ve kenti yönetiyordu. Kayseri'de Ahi Emir Ali, bütün Anadolu'nun en saygın Ahilerindendi. Bu kentteki esnaf topluluklarının epeycesi kendisine bağlıdır. Bu nedenle zaviyesi de muazzam  bir yapıdır. Yine Anadolu'nun herhangi bir yerinde sultan ya da bey yoksa oranın egemeni Ahidir. O bu kimliği gereği gelen yabancıların her türlü gereksinimini de karşılar. Sözgelimi atı olmayana at, giysisi olmayana giysi, hatta yol harçlığı olmayana da kendi parasal gücü oranında harçlık verir. Buna karşılık tıpkı bir hükümdar gibi buyruklar verir. Emrine ve yasaklamalarına herkes itaat eder. Seyid-Ese'de zenaatı bıçakçılık olan Ahi Ahmed'in konuğu olduk. Daha sonra Ahi Çelebi zaviyesinde ağırlandık. Aynı şekilde Gümüşhane'de, Erzincan'da ve Erzurum'da da Ahilere ait tekkelerde günlerce yiyip içerek konuk olduk.     Birgi'ye geldiğimizde ve buradan sonra gittiğimiz Tire 'de, Manisa 'da, Balıkesir'de, Bursa 'da, Geyve'de, Yenice'de, Göynük'te, Mudurnu'da, Bolu'da ve Kastamonu'da da daima ehl-i zenaatın konuğu olarak Ahi zaviyelerinde kaldık. Kastamonu'da iken, buranın köylerinin birinde çevrenin en güzel zaviyesine indik. Kurucusu Fahreddin, büyük bir emirdi. Buradan hareket ettikten sonra ikinci gece, bayındırlıktan ve nüfustan yoksun, yüksek bir dağ üzerinde kurulmuş olan bir tekkeye indik ki Kastamonu halkından ve saygın Ahilerden Nizamüddin adında birisi kurmuş. Vakfettiği köyün geliri ile gelen giden yolcular ağırlanıyormuş.     Sözün kısası, ben yeryüzünde Ahilerden daha ileri düzeyde iyi işler ve iyi davranışlar gösteren kimseleri tanımadım. Bunları bulundukları çevreye hem saygınlık hem yardım ve kolaylık saçarlar. Açları doyurmaya, herkesin gereksinimini karşılamaya can atarlar. Zorbaların kökünü kazırlar. Zalimleri ve böylelerine yandaşlık edenleri yaşatmazlar."     Ahilerin siyasal ve ekonomik etkinlikleri 14. yy'da da sürdü. Öyle ki, Osmanlı Devletinin kuruluşunda, Ahiliğin birinci sırada etkili olduğunu ilk Osmanlı kronikleri açıkça vurgulamaktadır. Söz gelimi, Osman Bey'in en yakın danışmanı ve kayınpederi Edebali, bir Ahi şeyhi idi. Osman Bey'e, oğluna ve torununa vezir, beylerbeyi olarak hizmet edenler arasında, Ahiler vardı. Orhan Bey'in, Bursa Ahilerinin desteğini alamadığı için bir süre Keşiş Dağına çekildiği, fakat daha sonra bu desteği sağlayarak beylik tahtına oturduğu, kendisine Ahiliğe ait "İhtiyarüddin" sanının verildiği, Murad Bey'in ise şed kuşandığı biliniyor.     Esnaf ve zenaatkâr birlikleri olma niteliği 15. yy. ortalarında büsbütün belirginleşen Ahiliğin öngördüğü kurallara göre bir zenaati öğrenmek için usta önünde diz çöküp öğrenmeye başlayan ve "şakird" / çırak denilen adayların uzun bir süreçte becerilerini, sabırlarını, din, ahlak ve meslek kurallarına bağlılıklarını fiilen kanıtlayıp "kalfa"lık sürecinden de geçerek en son şed kuşanıp yeni bir iş yeri açabilecek aşamaya gelmeleri koşuldu. Bütün bu aşamalarda iki hedeften biri zenaati öğrenmek, diğeri Ahilik / fütüvvet eğitimi terbiye almaktı.  

Yazarın Diğer Yazıları