Kardeşlik

Müʼmin, yardımsever insandır, kendinden önce din kardeşinin iyiliğini düşünür ve kendinden önce kardeşine yardım elini uzatır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: ‘'Allah'ın rızasını aramak, kendilerini veya kendilerinden bir kısmını Allah yolunda sabit kılmak için mallarını Allah yolunda harcayanların hâli ise, bir tepedeki güzel bir bahçenin hâline benzer ki, ona kuvvetli bir sağnak düşmüş de yemişlerini iki kat vermiştir. Böyle bir bahçeye yağmur düşmese bile mutlaka bir çisenti vardır. Allah, yaptıklarınızı görür.'' (BAKARA/265) Başka bir âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: "Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerine dostturlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah'a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe, 9/71)

Suriye'de Esed'in kendi halkına karşı yapmış olduğu kıyım ve zülüm sonrası ülkede her an yaşanan protesto ve iç çatışmaların artması ile birlikte birde DEAŞ/İŞİD terör örgütünün zülmü insani krize dönmüş ve halk güvenlik endişesiyle ülkeyi terk etmeye başlar. İç savaştan ve DEAŞ/İŞİD zulmünden kaçan milyonlarca Suriyeli önce komşusu Türkiye'ye sığınır.Türkiye ilk Suriyeli mülteciye Hatay'daki Cilvegöz Sınır Kapısı'nı 29 Nisan 2011 tarihinde açar. Bugün Türkiye 4 milyona yakın Suriyeli kardeşimize ev sahipliği yapıyor. Ülkelerini terk eden Suriyelilerin yüzde 60'a yakını Türkiye'ye sığındı. Evini-barkını terk edip, malını-mülkünü bırakmak zorunda kalmış Suriyeli kardeşlerimize ilk kucak açan Türkiye oldu. Yanı başımızda yaşanan bu büyük felaket, imani olarak düşündüğümüzde bugün millet olarak hepimiz için ilâhî bir imtihan mevzuu.Tarih sahnesinin en acı, en ağır bedelinin ödendiği Suriye'de bir umut diyerek hayatta kalabilmek için mayınlı,tuzaklı meşakkatli göç yollarına düşen, her an bombalar altında ölmektense, insanca yaşayabileceği bir yere ulaşma ümidiyle denizlerin soğuk sularında can vermeyi bile göze alabilen mâsum yavrulara kayıtsız kalmak, bütün ümmet için ağır bir âhiret vebâli…Dinimiz İslam, inananlara her zaman paylaşmayı ve yardımlaşmayı tavsiye eder. Allah Teâlâ, Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurmuştur: "Rabbinin rahmetini onlar mı bölüyorlar? Dünya hayatında insanların geçimlerini aralarında dağıtan biziz. Birini diğerine iş gördürmesi için kimini kiminden zengin kıldık. Rabbinin rahmeti onların topladıkları yığınlardan hayırlıdır."(Zuhruf, 43/32).Cenab-ı Hak;"İyilikte ve kötülükten sakınmakta birbirinizle yardımlaşın; günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın." (Maide, 5/2) Resulüm, şöyle de; ‘'Ey mülkün sahibi Allahım! Sen dilediğine mülkü verirsin,dilediğinden de mülkü çeker alırsın; dilediğini aziz edersin, dilediğini de zelil edersin.Hayır,senin elindedir.Şüphesiz sen her şeye kadirsin." (Ali İmran 3-26) "Onların mallarında düşkünlerin ve (iffetinden dolayı durumunu açıklayamayan) yoksulun bir hakkı vardır."(Zariyat 51-9) İslamiyet yardımlaşma dinidir. İslam dini her alanda yardımlaşmayı,yardım etmeyi,yoksulla,fakire,düşküne yardım elini uzatmayı emretmiştir.Hiç bir din İslamiyet kadar yardımlaşma konusuna eğilmemiş, yardım anlayışını ve bu anlayışın uygulanışını bu kadar geniş boyutlara taşımamıştır. Yardımlaşma toplum halinde yaşamanın doğal bir sonucudur. Hem toplu olarak yaşamak, hem yardıma ihtiyaç duymamak imkansızdır. Bunun için İslamiyet yardımlaşmayı, bütün maddi ve manevi hayatımızı kapsayacak şekilde en geniş ölçüde ele almış ve dini-ahlaki bir görev olarak ortaya koymuştur.Dünyada kalacak olan mallarımızın, Allah'ın emrine göre kullanılması ve harcanması önemli iştir. Bu konuda Peygamber efendimiz(s.a.s) ;"Üç şey ölünün arkasından mezara kadar gider;Ailesi,malı ve ameli.Bunlardan ikisi döner biri kalır.Dönenler ailesi ve malı,kalan da amelidir."(Riyazül S.) Peygamberimiz (s.a.v),"veren el,alan elden üstündür" diye buyurmuştur. Yardım edilirken gizlilik içerisinde yapılması, yardım alanın incinmesini engellemek için daha doğru bir yoldur. Yüzyıllar boyunca ilâhî hakîkatlerle yoğrulmuş olan örf ve adetlerimizde de bir "Tanrı misafiri” anlayışımız bulunmaktadır. Enes'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmaktadır:Misafir, bir topluluğa geldiğinde rızkıyla beraber gelir. Ayrıldığın­da da o topluluğun günahlarını bağışlatmış olarak ayrılır. "Gel, gel, ne olursan ol yine gel. İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel." Hazreti Mevlana'nın bu anlayışı ile kim olursa olsun, kapımıza gelip bize sığınan misafire Allah rızâsı için kapımızı açmak, ona ikram etmek, onları Allâhʼın emâneti bilip memnun ederek ağırlamak asil milletimizin kültürü olmuştur. Misafirperverlik, atalarımızdan bize yâdigâr kalan en kıymetli geleneklerden biridir. Peygamber Efendimiz, misafir ağırlamanın fazileti hakkında şu müjdeleri vermiştir:"Misafir rızkı ile gelir, ev halkının günahlarının affına sebep olur.” (Nebhânî, Fethu'l-Kebîr, I, 77) Unutmayalım ki bizler,   ‘'1492'de İspanya'nın Katolik kralı Yahudilerin sürülmesini emrettiğinde Sultan II. Bayezit bütün vilayetlere "Yahudilerin girişlerini engellememelerini, onları içtenlikle karşılamalarını"1 duyuran ecdâdın torunlarıyız. O hâlde bugünkü Suriyeli kardeşlerimize ensar ruhuyla ve muhacir anlayışıyla sahip çıkmamız, onları koruyup kollamamız, hem din kardeşliği vazifemiz, hem de insanlık borcumuzdur.Toplumda bazı kesimlerin Suriyelileri aşağılayıcı bir üslupla "hain,terörist, dilenci, korkak” şeklindeki seviyesiz beyanları Suriyeli misafirlerimizi hedef haline getirmektedirler.Bu tür kışkırtıcı ve faşizan ifadelerin kullanılmasını doğru bulmuyor, bize adeta sığınmış misafirlerimize düşmanlık yapılmasını da kabul etmiyoruz. Şunu da çok iyi biliyoruz ki milletimizin çoğunluğu ‘'Gün kardeşlerimize sahip çıkma günüdür'' diyerek Suriyelilere en zor ve en muhtaç günlerinde ev sahipliği yapmanın gururunu yaşamaktadır. Dinimiz bizlere, 'Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.' emrini hatırlatıyor ve Peygamber Efendimiz bu konuda komşularımıza sahip çıkmamız gerektiğini tavsiye ediyor.Halkımızın çok büyük bir kesiminin ensar ruhuyla Suriyeli kardeşlerimize sahip çıkması sevindirici bir durumdur.Ne mutlu Peygamberimiz (s.a.s)'in bu övgülerine mazhar olanlara! Ne mutlu yaratılış hikmetine sarılarak Yüce Allah'ın rızasına ulaşanlara! Ne mutlu fâni âlemi bâki bir hazineye dönüştürenlere! 

1


Yazarın Diğer Yazıları