RİM’İN DEDESİ
VATAN VE İSLAM ŞAİRİ
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
İNGİLİZLER VE HİNDİSTAN’IN KARANLIK TARİHİ
‘DİNDE ZORLAMA YOKTUR’ U NASIL ANLAMALIYIZ?
TÜRKİYE VE SURİYE: DAHA GÜZEL GÜNLERE
Batılı eğitim sistemi ne zaman iflas eder?
Araç satışında yetki belgeli esnafımız bu sistemden muaf olsun
Ticari ahlaksızlık enflasyondan daha hızlı yükseliyor
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
İman-Hikmet-Gayret-Tevekkül
ÖZGÜRLÜĞE SELAM SURİYE
Oynamak İstemeyenler Varsa İsteyenler Oynasın
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -2-
Nasrettin Hoca’nın İzinde:AKŞEHİR
Merhaba Yeni Suriye
Futbolun Yazılı Olmayan Kuralı…
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Alfa Romeo Junior
KONYALISIN ETLİEKMEK
‘‘Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar;
Ya ölmeli cellatlar, Ya da hiç doğmamalı çocuklar.''Che
Tarih boyunca dünyanın farklı her coğrafyasında yaşanan savaşlardan en çok etkilenen ve mağdur olan çocuklar oldu.Barışa hasret savaşların, acımasızlıkların ve de yitirilmişlerin arasında kalan küçük bedenli koca yürekli çocuklar ödedi bu savaşların bedelini i ya canıyla, ya kanıyla…Bazen bombaların, silahların öldüremediği savaşın çocuklarını bu kez açlık, susuzluk,soğuk ve de en kötüsü insan tacirleri katletti acımasızca… Savaş çocuğu olmak her daim ölümle yüzleşmek demek. Ölümü her daim ruhunda ve tüm bedeninde hissederek nefes almak demek. Son yüzyılda yapılan savaşlar yer altı ve yer üstü onca doğal zenginliği olmasına rağmen bencil yöneticilerden dolayı halkı mazlum ve yokluk içinde olan coğrafyaların kaderi oldu adeta.Bu mazlum coğrafyalarda barış hasreti içerisinde büyüyen çocuklar hem mağdur, hem öfke hem de korkunun birer temsilcisi oldular istemeseler de.. Savaş yetişkinleri etkilediğinden çok daha ağır ve olumsuz etkiler çocukları.Susan insanlık,susmayan ise silah sesleri, bombalamalar, yaralanmalar, ölümler, işkence ve tecavüzler... Ve tüm bunları yaşamak zorunda kalan çocuklar…
Suskunuz Ey İnsanlık...
Halep de normal bir gün…Yağmur yerine misket ve varil bombaların yağdığı bir zaman dilimi…Bir ses geldi en kaz binaların hemen yanı başında…"Annemi isterim”, dedi 6 yaşında ki Ebû Hüseyin çığlık çığlığa... Dolu gözleri boşandı kan ve tozun buluştuğu yüzüne... Alnında kan akıyordu bütün şartlara inat en al olanından…Ve bütün bedeni titriyor, katıla katıla ağlayarak, konuşmaya çalışıyor ama başaramıyor kelimeler düğüm düğüm olmuş boğazında, kekeliyordu. "Annemi isterim...annemi… ” dedi bir kez daha Ebû Hüseyin.. Oysa anne de bombardıman uçağının atmış olduğu bombalardan nasibini almış, 3 yaşında ki Emine'sine sımsıkı sarılmış bir vaziyette ebediyette çoktan intikal etmişti bile anne kız birlikte… Ebû Hüseyin'in o çığlığı bir anda bana, Kutlu elçi Peygamber Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin sevgili torunu, Efendimizin göz bebeği, müminlerin sevgilisi Hz. Hüseyin'in de bu coğrafyada yaşadığı hadiseyi hatırlattı… İki Cihan Güneşi Efendimiz hiç kimsenin üzülmesini istemezdi. O raûf ve rahîm peygamberdi.İki Cihan Güneşi efendimiz sokakta oynayan çocuklara da selâm verirdi. Onlarla ilgilenirdi. Bir gün ashabıyla bir yere giderken Hüseyin'in sokakta çocuklarla oynadığını gördü. Biraz hızlıca yürüyerek torununu yakalamak istedi. O da oraya buraya koşuyordu. Efendimiz de hem gülüyor hem de peşinden koşuyordu. Onu tutmağa çalışıyordu. Sonunda Hüseyin'i tuttu. Onun yüzünü mübarek iki eliyle sevdi ve yanaklarından öptü. Ashabına döndü ve: "Hüseyin bendendir. Ben de Hüseyin'denim! Allah'ı seven Hüseyin'i sever! Hüseyin torunlardan bir torundur,” buyurdu. Ebu Ümame şöyle rivayet ediyor: ‘Bir gün Habib-i Kibriya (s.a.) Efendimiz Ümmü Seleme (r.anhâ) annemizin evinde iken Cebrâil aleyhisselâm geldi. Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz Ümmü Seleme annemize: "Ya Ümmü Seleme! Kapıda dur içeriye kimse girmesin,” dedi. O sırada Efendimizin reyhanı Hüseyin geldi ve birden içeri daldı, Rasûlullah (s.a.)'in boynuna atıldı. Efendimiz onu kucağına aldı, öptü ve sevdi. Cebrâil aleyhisselâm: "Onu çok mu seviyorsun?” dedi. Efendimiz de: "Evet!” dedi. Bunun üzerine Cebrâil (a.s.): "İyi ama, ümmetin onu öldürecektir!” dedi. Efendimiz hayretle: "Demek onu öldürecek olanlar mü'minler!..” dedi. Cebrâil (a.s.): "Evet! İstersen onun öldürüleceği yeri sana göstereyim,” dedi ve gösterdi. Oradan bir avuç kızıl toprak alıp getirdi. Efendimiz o toprağı aldı ve kokladı da: "Bu toprak gam ve belâ kokuyor,” buyurdu. Daha sonra toprağı Ümmü Seleme (r.anhâ) annemize emânet olarak verdi ve: "Ey Ümmü Seleme! Bu, torunum Hüseyin'in öldürüleceği yerin toprağıdır. Ne zaman kan haline gelirse o vakit bil ki Hüseyin öldürülmüştür,” buyurarak ileride olacak hadiselere işaret etti. Hz. Hüseyin efendimizin ŞEHİT edildiği gün Ümmü Seleme (r.anhâ) annemize verilen kızıl toprak kan haline gelmişti. Annemiz onu kan şeklinde görünce: "Eyvâh Hüseyin'im!.. Eyvâh Rasûlullah'ın reyhanı!..” diyerek ağlamaya başladı ve etrafa haber verdi. Bu acı haberi duyan Medine halkı feryatlara boğuldu. O gün yer yerinden oynadı. Anlayacağınız acının, matemin, hüznün adı olan bu coğrafyada savaş tüm çocuklardan çok çok büyük.Onun içindir ki çocukların buna aldırış ettiği yok, çünkü onlar zaten savaşın içinde doğduğundan dünyayı bir savaş meydanı sanıyorlar. Hz.Hüseyin, Hz.Hasan gibi Hüseyin'lerin, Hasan'ların, Ömer'lerin, Ali'lerin, Mustafa'ların, Mehmet'lerin, Ayşe'lerin, Asuman'ların,Hatice'lerin,Fatma'ların temiz kanının akıtıldığı topraklardı bu topraklar..Kalp dağlayan, yürek yakan bu acıların bir daha yaşanmaması için Uyan Ey İnsanlık,Susma Ey İnsanlık…SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Milat
IKBY’de Seçim Başladı
GAZZE GÜNDEMİ
TERÖRLE MÜCADELEDE İSTİHBARAT FAALİYETLERİ
İRAN NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?
ORTADOĞU’NUN NAZLI ŞEHRİ BEYRUT
PKK’YA YÖNELİK OPERASYONLAR
PARSEL PARSEL KIBRIS