HAYATIN MESAJI İKİ MAVİ TIK DEĞİL

Gün sonu kurduğumuz cümle şöyle oluyor sanırım;
Bugünü de anıların bağrına şöylece iliştiriverelim...
Her günümüz anıların bağrına iliklenen düğmeler gibi bir bir kapanıyor.
Yılların ayak seslerini yürürken fark etmiyoruz. Bir zaman gelip bi soluk aldığımız vakit. İşte o vakit! Sessizlikte tıkırtılara kulak kesiliyoruz.
Nerede hengâme, koşturmaca, patırtı diye baktığımızda...
Anlıyoruz ki; içindeyken anlaşılamayacak kadar gürültülü saatlere asılmışız.
Bu istisnasız hepimizin hayatında böyle olmuştur. Böyle olacaktır.

Hayat! Bir oyun. Provasız bir oyun…
Büyük sahnede minnacık bir oyuncuyuz. Üstelik senaryoyu da okumadık öncesinde.
Rol arkadaşlarımızı da bilmiyoruz. Bir replik. Bari bi cümle fısıldansa kulağımıza.
Hayır! Hepsi akışta. Herkesin bir duruşu olur, bir kuralı olur oyun içinde.
Hayat! Bir öğretmen. Her günü kutlu olan...

Ben hep sevginin iyileştirici gücüne inandım.
Oyunu kurarken sevmekten rol çaldım.
Türkülerin melodilerine, sözlerine inandım.
İnanmayı sevdim. İnanmayı seçtim. İnandığıma teslim oldum.
Bu yüzden hep deli türkülerin melodilerini mırıldandım.
Zorluklar olmadı mı sanıyorsunuz? Elbette oldu.
Ama zorlukların çelmesini yedikçe, ağlamak yerine çelmelere eşlik edip dansa çevirdim ayak ritmimi. "O zaman dans” dedim. Bazen çok güldüm, bazen çok ağladım. Bazen kırıklarımı tamir ettim. Bazen anlamsız adımlar attım.
Düştüm. Dizlerim kaynarken "çarpıktı zaten ayaklarım” deyip dalga geçtim kendimle.
Kimi zaman koşarken gurur duydum kendimle. Kimi zaman düşerken güldüm.
Ben çok eğlendim kendimle.

Hepimiz bir yerlerde bir şeyler yaşıyoruz. Zor ya da kolay herkes kendi içindekini bilir.
Ayaz bir Konya sabahında, rüzgârın gölgesinde bir kahve yudumlarken şekillendi yazım.
Sanırım kahve fincanın üzerindeki bir söz düşündürdü beni.
Ne mi yazıyordu fincanda; "Mutluluk Senin Elinde” ...
Tam avuçlarımın arasında bir cümle. Bir fincanın üstünde verildi bugünkü mesaj!
Hayatın mesajları hep öyle iki mavi tıkla gelmiyor canım.
Bugün bardak üstünde yazılıydı. Yarın kim bilir nasıl gelecek.
O minnacık anlık gelen mesajları okuyabilmek marifet sanırım.
Görenlerden olalım inşallah…

Gözlerinizdeki ışığı, içten gülüşlerinizi dostlarınızın evine bırakın.
Dedim ya, ben hep sevginin iyileştirici gücüne inandım.
Dua olsun, öğreti olsun koca Yunus'un sözleri;
"Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için
Dost'un evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.”Bugün de böyle olsun…

Sevin iyileşin. Sevin iyileştirin.


Yazarın Diğer Yazıları