BİR ŞEHİR BİN HİKAYE MALATYA

 

Bazı şehirler vardır, bir kez gidersiniz ama bir daha asla tam anlamıyla geri dönemezsiniz. Malatya benim için artık öyle bir yer... Asrın felaketinin ikinci yılında Malatyalılarla kucaklaşırken, yıkılan duvarların ardında, bir gülüşte, bir gözyaşında kalbimi bıraktım. Dokunduğum her taş, baktığım her köşe bir hikâye fısıldıyordu.

İnsanların gözlerinde o günün izlerini görmek mümkündü. Bir esnafın sessiz bakışı, bir yaşlının titreyen elleri, gençlerin umutla yeniden başlamaya çalışması... Hani "Sadece yaşayan bilir" denir ya, işte tam da öyleydi. Yaşayan unutamaz. Biz de yanlarında olduğumuzu hissettirmek için her dükkândan bir şeyler aldık, bir nebze olsun acılarını paylaştık. Çünkü Türkiye kocaman bir aile ve bizler kardeşiz.

İki koca yıl... Zaman bazı yaraları sarmıyor, sadece acıyı içimize gömüp yaşamayı öğretiyor. Ama devletimiz güçlü. Millet ve devlet el ele vererek bu acıyı paylaşıyor, yaraları sarıyor. Türkiye, yıkılmayan bir dağ gibi insanın ardında duran en güzel dayanak...

Malatya'nın sokaklarında dolaşırken, tarihin o derin izlerine bir kez daha şahit oldum. Depremde büyük yara alan şehir merkezinde ayakta kalan Malatya Merkez Camii'nin minaresi, adeta bir mesaj veriyordu: "Allah'ın evi yıkılmaz." Üç büyük depreme rağmen dimdik ayakta duran minare, Malatya'nın dirençli ruhunun bir yansımasıydı.

İnönü Kapalı Çarşısı'nda duyduğum sesler, Levent Vadisi'nin uçsuz bucaksız kar manzarası, Malatya Kültür Evi'nin nostaljik dokusu, Fotoğraf Makinesi Müzesi'nde geçmişe açılan pencereler... Tüm bu güzellikler içinde bir kez daha anladım ki, her hatırlayış bir vefa, her özlem bir dua...

Allah devletimize zeval vermesin. Malatya yeniden ayağa kalkacak ve eskisinden daha güzel olacak. Çünkü bu şehir, yıkıntılar arasından bile umut yeşertecek kadar güçlü...


Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir