Vakıflar

Ve dahi anda kim hasta ola, ona hekim getüreler, ilaç ettireler ve hekim hakkını vereler ve edviye bahasını vereler ve anda ölen olursa kefen alalar, sabun alalar, güzelce yıkayalar; ondan sonra misafir ve mücavir-i dervişana git demeyeler…

Tarihe düşülen notlar diye afilli afilli aksiyondan uzak cümleler kuruluyor ya bu okuduğum söz hem tarihe hem hayata düşülen halen yaşayan yaşatılan bir nottur. Notun sahibi Germiyanoğlu Yakup Çelebi'dir. Kütahya'da kurmuş olduğu vakfın şartnamesine "Kim hasta olursa ona hekim verilsin, ilaç verilsin, hekimin parası verilsin. Eğer hasta ölürse kefeni alınsın, sabunu alınsın ve güzelce yıkansın. Misafirleri geldiğinde ikramda bulunulsun, dervişler ve mevlithanların parası bu vakıf tarafından verilsin diye şerh koşmuş servetini bu vakfın ayakta kalması için harcamıştır. 14. Yüzyılda Avrupa'da hasta insanların yakıldığı, baş ağrısı çekenlerin içine şeytan girmiş denilerek kafatasının kürekle ezilerek hunharca öldürüldüğü dönemde estetik anlayışıyla, insanlığa sunduğu hizmetlerle adından söz ettiren bu toprakların bin küsur yıldır sahibi ecdadımız Selçuklu ve Osmanlı bizleri hayrete düşürecek işler yapmıştır. Bu işlerin en başında da duyduğunuzda hayretlere kapılacağınız hayratlar yani vakıflar gelir. Gelin önce Vakıf nedir sorusuna bir cevap verelim sonra da ilerleyen yazılarda hangi vakıflardan bahsedeceğiz onlara kısaca değinelim. Klasik tabirle Vakıf; Bir parayı, malı yahut menfaati Allah'ın mülkü olarak, Allah rızası için, insan ve diğer tüm canlıların hizmet ve menfeatine sonsuza kadar adamak ve bağışlamaktır.

Dünyaya nam salmış Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Türk Devlet yapısında devlet içeride ve dışarıda emniyeti temin eder, ekonomik ve sosyal hayata pek karışmazdı. Ekonomik nizam, sosyal adalet üzerine kurulmuştur. Bu devletlerde ve bilhassa Osmanlı Devleti'nde maarif yani eğitim, sağlık ve bayındırlık gibi umuma ait hizmetler vakıf yolu ile halka sunulmuştur. Halka hizet eden cami görevlilerinin, medrese çalışanlarının, hastane tabip ve işçilerinin maaşları vakıflar üzerinden verilmiştir. Köprüler, çeşmeler, hanlar, kervansaraylar hep vakıf olarak yapılmıştır. Kısaca Osmanlı Devleti'ne "vakıf medeniyeti” diyebiliriz.

Peki bu vakıf fikri hangi sebeple ortaya çıkmış gelin buna da değinelim. Hayatımızın her alanına oturmamıza kalkmamıza, yemeği hangi elle yiyeceğimize, abdesthaneye hangi ayakla gireceğimize karışan, müdahale eden, yön veren bir dinimiz var hamdolsun. İşte bu vakıf anlayışı da Peygamber efendimizin şu hadisi şerifinden yola çıkarak vücut bulmuştur. Hadisi Şerifte "İnsanlar ölünce amel defterleri kapanır. Ancak faydalı ilim, hayırlı evlat ve sadaka-i câriye (hayır eseri) bırakanlar müstesnâdır. Onun amel defterine, o hayır eserinden istifâde edildiği müddetçe sevap yazılır” diye buyuruyor iki cihan serveri Peygamberimiz. İşte İslam'ın sancaktar ve bayraktarlığını yapan Kur'an ve Sünnete bağlı yaşayan ecdadımız hem devlet olarak hem de millet olarak sadaka-i cariye yani hayır eseri bırakmak için adeta yarışmışlar. Duyduğunuzda ağzınızı açık bırakacak hadi canım bunu da mı düşünmüşler diyeceğiniz vakıf eserleri kurmuşlardır. Bir kaçını sayacak olursak Sokak hayvanlarına ekmek veren vakıf, duvar yazılarını silen vakıf, sıcak pide dağıtan vakıf, çocukları sünnet ettiren vakıf, tohum saklayan vakıf, nehir kenarlarına söğüt ağacı diken vakıf, yoksul mahkumlara harçlık veren vakıf, leylekleri koruyan vakıf ilginizi çekebilecek sizleri hayrete sürükleyecek vakıf örneklerinden bazıları.

Yani derdi olan bütçesi nispetinde bir bağışta bulunuyor bir akar gelir elde ediyor ve bu geliri sırf o derdine, o hassasiyetine derman olsun diye ömür boyu vakfediyor. Vakıf şartnamesine de neyi ne için vakfettiğini açık ve net şekilde yazıyor ve ekliyor kim ki bu vakfı bozarsa Allah'ın, meleklerinin, 128 bin peygamberin laneti onun üzerine olsun. Mesela hikayesini ilerde anlatacağımız Mübarek gecelerde mahkümlara ikramda bulunan vakıf şartnamesinde "giyecek alınıp bunlar her sene Ramazan ve Kurban bayramlarında, mübarek gecelerde muhtaç, fakir yetimlerden on beş küçük yetime tevzi oluna. Bunlardan mezbur şehir hapishanesinde bulunan mahpuslara da o gecelerde yetecek miktarda gönderile diye açık ve net şart koşulmuştur.

Devlet konumu itibariyle halkın içinde olamayacağından halkın halk içindeki gözü ve kulağı yine halk olacağından sosyal hizmetlerde halk tarafından kurulan büyük küçük vakıflar halkın ihtiyaçlarını gidermeye çalışmıştır. Bizler bu şuurda olup Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün himayesinde hangi hususta hissiyatımız tavan yapıyorsa hangi konularda belediye ve hükümeti eksik görüyorsak onlara yük olmak yerine yük almak için elimizde ki imkanları seferber etmeli yeni yeni vakıflar kurmalıyız. Unutmayın parça bütünün habercisidir. Bizler hayır hasenatta yarışmalı, ahiretimiz için sadakayı cariye bırakmalıyız ki misafir olduğumuz şu dünyadan göçüp gittiğimizde amel defterimiz kıyamete kadar açık kalsın. Vakıflar Genel Müdürlüğümüz vakıflarımıza tarihi eserlerimize sahip çıkarken bizlerde önce hayatımızı vakfetmeliyiz sonrada imkanımız dahilinde malımızı vakfetmeliyiz.

Kalın sağlıcakla.


Yazarın Diğer Yazıları