HAKİKİ VUSLAT ÖLÜMLE MÜMKÜNDÜR

 

      Celaleddin-i Rûmi, ölümü; kişinin aslına dönüşü olarak tanımlamış, İnsanın kaynağının ilâhi bir cevher olması hasebiyle "Allah'a dönüş" olarak telâkki etmiştir. Bir başka ifadeyle ölüm, "Cismin ortadan kalkması değil, Allah'a doğru uçmasıdır." "Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan" der. Kendinin ölüm ve vuslat anlayışını, Kur'an-ı Kerim'in bir âyetinin ışığı altında tetkik edip anlamak mümkündür: "Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra ancak bize döndürüleceksiniz" (Ankebût Sûresi âyet:57). Ölüm gecesini Şeb-i Arûs (düğün gecesi) olarak değerlendirmesini derinlemesine düşündüğümüz zaman ne kadar anlamlı olduğunu anlarız. Kişi çok sevdiği baba, anne, eş, çocuklarından, mevki, makam, para, şan şöhret, dünya ve içinde ne varsa her birinden, Allah (c.c.)'ı en çok sevmek zorundadır. Gerçek sevgiliye de ölümle kavuşulmaktadır. Onun içindir ki,  Celaleddin-i Rûmi, Ölüm gecesini, düğün gecesine benzetmiştir. Geçici sevgiliye evlilikle düğün gecesi sahip olunmakta ancak bizi yaratıp nimetler veren gerçek sevgiliye de Ölümle kavuşulmaktadır. Bu vuslat, kavuşma da mutlulukların en güzelidir. Vuslat; özün özüne gerçek anlamda kavuşması, gurbette oluşumuzu fark edip, ayrılık ateşini söndüren, vatan-ı aslimize dönüş demektir. Onun içindir ki ölüm gecesi olan Şeb-i Arûs, güzel düşüncelerle düğün gecesine, gerçek sevgiliye kavuşmaya, Vuslat'a dönüşmektedir. Bu anlamda düşündüğümüzde yaşamak diyet, ölmek ve gerçek sevgiliye kavuşup ebedi kurtuluşa ermek ise hürriyettir. Nitekim bir gazelinde;

     Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi var sanma...

     Benim için ağlama, yazık, vah vah deme;

     Şeytanın tuzağına düşersen, o zaman eyvah demenin sırasıdır,

     Cenâzemi gördüğün zaman firâk, ayrılık deme,

     Benim kavuşmam, buluşmam işte o zamandır…

     Hz. Pîr Celâleddin-i Rûmi'yi zaman zaman yanlışlarına alet etmek isteyenler çıkmakta, sözleri asıl bağlarından, ana unsurlarından koparılarak İslam'a aykırı yorumlar yapılmaktadır. Esasında Hz. Pîr Celâleddin Kur'an âyetlerini; Rol model Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'in Sünneti/Hadisleri ile birlikte tefsir etmiştir. Elbette isabet edemediği yorumları da söz konusu olabilir. Peygamberler dışında hiç kimse günahsız değildir. İslam'ı ana kaynaklarından Kur'an ve Sünnet 'ten öğrenerek yaşamak Müslüman'ın asli görevidir. Hz. Pîr  Celaleddin-i Rûmi'nin dediği gibi İslâm'ı "sözde değil özde”, "sadece tende değil ruhta da” yaşayan ve yaşanmasını öğütleyen bir değerimiz varken; bu "Vahdet yolu ”nu âyet-hadislerin tefsiri ile hikâye ederek bizlere en kolay ve en anlaşılır hale getirirken biz hâlâ "yol” da tereddütle ilerliyor, yanlış yollara sapıyor, hatta yanlış yorumlar yapıyorsak kabahati kendimizde aramamız gerekir. Hz. Pîr'in de dediği gibi; ‘Mûsâ da sensin, Firavun da, her ne arıyorsan kendinde ara!' başka yerde değil. İyiliği de, kötülüğü de tercih eden mutlaka karşılığını mükâfat veya mücazat olarak görecektir. Bize dayatılan bir şey yok, irademizle yapacağımızı biz belirliyoruz ve onun için de sorumlu tutuluyoruz.

   Mesneviyi masal gibi görenlere Hz. Pîr şu öğütlerde bulunur: Sanır mısın ki, Mesnevinin sözlerini okuyasın da ucuza, bedavaca, duyasın, anlayasın yahut hikmetli sözler ve gizli sırlar kolayca kulağına girsin. Duyarsın, duyarsın; ama sana masal gibi gelir; dış yüzünü duyarsın, iç yüzünü anlayamazsın! Mesnevinin nurlarla dolu sırlarını ve inceliklerini anlamak, âyetlerin, hadislerin ve hikâyelerin tertibinden aralarındaki ilgiyi kavrayabilmek için büyük bir itikat, daimi bir aşk, tam bir doğruluk, selim bir kalp, kıvrak bir zekâ ve bazı ilimleri bilmek gerekir ki, insan onun sırrının sırrına ulaşabilsin.

     Mesnevî, Nil ırmağının suyu gibidir. Kıpti'ye kan görünür; ama Musa kavmine kan değil, sudur. (IV/33)

Sözümüzü kabul edecek yahut etmeyeceksiniz, biz buna aldırış etmeyiz. Aldırış ettiğimiz şey Yüce Allah'a teslim olmak, O'nun fermanını yerine getirmek…(III/2927)  Celâleddin-i Rûmi, hayatını; hamdım, piştim ve yandım diyerek, kısaca, öz olarak mükemmel özetlemiştir. Bir bütün olarak eserlerine baktığımız zaman, her bir beytinin, ifadesinin âyet ve hadisleri açıklayan veciz sözler olduğunu çok net olarak söyleyebiliriz. Hayatının merkezine de, Kur'an ve Sünneti almıştır. Bu hususta şu veciz sözlerini söylemiştir:

  Men Bende-i Kuran em Eger Can Darem       (Canım var oldukça Kur'anın kölesiyim)

  Men Hâk-i Reh-i Muhammed Muhtar            (Muhammed Mustafa'nın yolundaki toprağım)

  Eğer Nakl Kuned Cüz in Kes ez Güftarem      (Benden başkaca bir söz nakledenler olursa)

  Bizarem Ez u Vez An Suhen Bizarem               (Hem onu söyleyenden, hem de o sözden uzağım, şikâyetçiyim) 

       Hz. Pîr Celâleddini 17 Aralık vuslatının 751. yılında hayırla yâd ediyoruz. Rabbimiz, rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Hz. Pîr Celaleddinin çağrısı; Kuran-ı Kerîm'e ve Sünneti saniyeyedir. İslâm'ı ana kaynaklarından öğrenip anlayan ve gerçek manada yaşayanlar, hakikatlere muttali olurlar. Allah (c.c.) cümlemize, özümüze yolculuk yaparak, rızasına uygun işler yapmamızı nasip eylesin. Sıhhat ve âfiyetler dilerim.     

omerlutfiersoz@gmail.com

 

BELH ŞEHRİNDE DOĞDU

KONYA'YA GELDİ

 

Sultan'ül Ûlema Bahattin oğlu

Belh şehrinde doğdu Konya'ya geldi

Âlimlerden ilim öğrenip doldu

Belh şehrinde doğdu Konya'ya geldi

 

Sultan Alâeddin çok değer verdi

Muhyiddin Arabî büyük şeyh derdi

Sadrettin konevi Murada erdi

Belh şehrinde doğdu Konya'ya geldi

 

On üçüncü asr'da âlimler vardı

Değerini bilen insana kârdı

Hain düşmanları etrafın sardı

Belh şehrinde doğdu Konya'ya geldi

 

Şemsi Tebriziden büyük ders aldı

Ham, çiğken yanıp da Derya'ya daldı

Mesnevi eseri ile nam saldı

Belh şehrinde doğdu Konya'ya geldi

 

Kuran ve Sünnetin tefsirini yaptı

Kur'anın kölesi, Allah'a taptı

Peygamber sünneti şifalı haptı

Belh şehrinde doğdu Konya'ya geldi.

 

Yaptığı sohbetle gönüle girdi

Sema ile başın yerlere serdi

Şeb-i Arus düğün gecesi pirdi

Belh şehrinde doğdu Konya'ya geldi

 

Ömer LÜTFİ ERSÖZ


Yazarın Diğer Yazıları