Türkiye’de gündem yoğun olduğundan dolayı köşe yazarlığı genellikle kolay meslek olarak görülür. Doğrudur. Maalesef gazetelerin manşet sıkıntısı çekmediği, TV haberlerinin haber sorunu yaşamadığı bir ülkede yaşıyoruz. Maalesef diyorum çünkü bu gündem yoğunluğunun büyük çoğunluğu bizi üzecek, bizi kaygılandıracak gündem konuları oluşturuyor. Bazen gazete için gündüz den bir yazı yazarsınız, birde bakmışsınız 1 saat sonra öyle şeyler yaşanır ki yazdığınız yazının bir önemi kalmadığını hissedersiniz. 1998’de Avrupa ülkesi bir büyükelçisi emekli olur ve Türkiye izlenimleri için şöyle der; “Bu kadar gündem yoğunluğu olan bir ülke bilmiyorum. Eğer bu gündem yoğunluğu bizde olsa, devlet diye bir kurum kalmazdı”.
Cumhuriyetten sonra gündemimiz bir dönem Komünizmle mücadele, bir dönem sağ-sol çatışması, bir dönem irtica, bir dönem terörle mücadele olmuş. Bu kadar gündemi üreten biz olamayız sanırım. Birileri dediğimiz ve bu gündemlerle bizi meşgul eden üst akıl ekonomik, askeri, bilim, sanat, siyaset konularında ileri gitmemiz için düşünmeye, gayret etmeye, çabalamaya fırsat vermemiş. Bu ülkede yıllarca başörtüsü konuşuldu düşünebiliyor musunuz? Her konuda geri kalmış bir milletin ekranlarda yıllarca başörtüsünü tartışması tesadüf olamaz. Koca profesörler üniversitelerdeki başarısızlığı irdelemek yerine, irticacı avına çıkarak ekranlarda boy göstermesi de tesadüf değil. Gündemi birileri belirler, biz de millet olarak o gündemin peşinden koşarız. Biz oraya koştururken atı alan Üsküdar’ı geçer. Devletin hortumlanan bankalarına mı yanalım, heba edilen yıllarına mı yanalım, genç neslin ümidini kaybedip Amerika’ya – Avrupa’ya gitmesine mi yanalım. Yandık, hem de çok yandık.
Gelelim günümüze. Geçmişteki gündemi bizlere dayatanlara inat kendi gündemimizi oluşturmaya çalıştığımız için başımıza gelmeyen kalmadı. Terörü başımıza sarıp Suriye sınırımızda, gözümüzün önünde bir devlet kurmalarına müsaade vermeyen bir Türkiye var artık. Çok tuhaf gelmiyor mu size? Önceden dünyanın bir yerinde alakasız bir şey yaşanır, biz krizini yaşardık. Bugün ateş çemberi içindeyiz. Suriye ve Irak’ta bir iç savaş, Rusya’ya uygulanan ambargo, İran kapalı kutu, Yunanistan zaten batmış. Ateş çemberinin ortasında büyümeye devam eden, yatırım yapan bir Türkiye. Ayet açık "Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz." (Âl-i İmran -139)
“Bizden bir şey olmaz” diyenlere inat bu ülkeye güvenenlerle, batıya hayran olanlara inat, tarihten aldığı milli şuura ve ahlaki değerlere sımsıkı bağlı kalanlarla, sanatı soyunmak sananlar yerine, sanatı toplumun gelişmesine ve değerlerine adayan sanatçılarla, elindeki parayı ranta çevirenler yerine, elinde ne var ne yoksa bu ülke için feda edebilecek babayiğitlerle, yıllarca bize aydın diye gösterilen, Paris’te kahvaltı yapıp şampanya içenler yerine, memleket sevdasıyla yanan ve derdiyle dertlenen yazarlarımızla, Gezi’de yakıp yıkanlarla değil, vatanı uğruna tankın önüne yatan gençlerimizle, emirleri devletinden değil de Amerikan uşağı hocasından alan askerler yerine, vatanı için şehit olan Ömer Halis Demirlerle bu ülke büyümeye, kendi gündemini oluşturmaya devam edecek. Artık bize biçilen rolleri oynayan bir Türkiye olmayacak.
Millet olarak bu gündem içindeki şifrelere, ayrıntılara çok dikkat etmeliyiz. Cumhurbaşkanın yaptığı hiçbir çağrı boş değil. Muhakkak bir karşılığı var. Biz kenetlendikçe onların ağrıları artıyor. Yeter ki “bizden olmaz” yerine artık “Biz olursak, her şey olur” diyebilelim. Başbakan Binali Yıldırım’ın dediği gibi. “Bizim için zoru yapmak kolay, imkansız biraz zaman alır” Eyvallah.